XIII

5.3K 527 571
                                    

Orman her kışın başında olduğu kadar serindi. Ağaçların yaprakları çoktan bulundukları dalı terk etmişlerdi, göçmen kuşlardan eser kalmamıştı ve her yere huzur dolu bir sakinlik çökmüştü. Louis sabahın erken saatinde uyanmış, terasa çıkmıştı.

Hava ne kadar soğuk olursa olsun, biraz temiz havaya ihtiyaç duyuyordu. Sosyetede olmak, yeniden gün yüzüne çıkmak onun hayal ettiğinden daha zordu. Biri onu zehirliyordu, bundan daha ötesi var mıydı ki? Onu öldürmek isteyecek kadar gözü dönmüş biri vardı. Ve içten içe o da kabul ediyordu ki, buna katlanmasının tek sebebi Harry'nin varlığıydı.

O çok zarif ve kırılgandı. Güzelliği zaten dillere destandı ve zekiydi de. Yetenekli, eğitimli, düşünceli... O kadar çok özelliği vardı ki, tek tek sayılamazdı ama tek tek sevilirdi. Louis ona tahmin ettiğinden de çok alışmıştı. Yemek yerkenki zerafetine, kitap okurkenki ciddiyetine, bir olayı anlatırken kullandığı tatlı ses tonuna...

Lord Langdon'ın dediklerini düşündü. Bu evlilik gerçek bir evlilik olsa nasıl olurdu... Harry onun her gününü cennete çevirirdi herhalde. Son birkaç gündür aynı yatakta uyudukları için bile Louis enerji dolu kalkıyordu. Her sabaha onunla uyansa ne olurdu?

Yoğun ve derin düşünceleri, arkasındaki kapının açılma sesiyle son buldu. Kimi göreceğini bilmenin verdiği neşeyle yavaşça arkasına döndü. Tam da beklediği gibi, gelen Harry'di. Kaşları çatılmıştı, elinde kahverengi bir battaniye tutuyordu. Endişeli bakışları öteden beriden fark edilebilirdi.

"Lou." dedi uykulu ve boğuk çıkan sesiyle. "Bu soğukta ne işin var terasta? Neden kendine hiç dikkat etmiyorsun? İyileşmedin daha."

"Sadece hava alıyordum." dedi Louis oturduğu yerden. Onun kendisine kızamayacağını biliyordu. Ve yine öyle oldu, Harry anında bakışlarını yumaşatarak ona doğru yürüdü.

"Seni hiçbir yerde göremeyince korktum." dedi elindeki battaniyeyi ona sararken. Sonra kendisi ayakta olduğu halde, oturuyor olan Louis'ye sarıldı. Eli hızlıca onun saçındaki yerini almıştı ve Louis kendini yine tebessüm ederken buldu. "Özür dilerim." diye mırıldandı. "Seni ürkütmek istemezdim."

Harry ya korkusundan, ya da soğuk havadan dolayı titriyordu. Bu yüzden Louis de ayağa kalktı. "Gel hadi içeri girelim sen de üşüme."

Harry ona itaat ederek onunla birlikte terastan ayrıldı. Ahşap kapıları eve soğuk girmesin diye sıkıca kapattı. İki gün önce buraya gelmişlerdi ve geldikleri andan beri şömineler kesintisiz yanıyordu. Edrick sürekli odun kesiyor, içeriyi sıcak tutmanın bir yolunu buluyordu.

Louis gerçekten iyileşmeye başlamıştı. Zehirli olan şey her neyse evde kalmıştı ve o burada daha da iyi oluyordu. Artık çok fazla ateşi yükselmiyordu, ağrıları azalmıştı.

Çiftlik evine geldikleri günün akşamında Harry Edrick'i Langdon malikhanesine gönderdi. Lord ve Lady Langdon'a zehirlenmeye olayını anlatmasını istedi, onların yardımını alabilirdi. Zaten Lady Langdon olayı duyunca hemen mutfağa inmiş, Louis ve Harry için yemek hazırlatmıştı. Lord Langdon da kendi kıyafetlerinden bir şeyler ayarlamıştı. Böylece Edrick, düklerine zehirden uzak yemekler ve kıyafetler getirdi.

Langdonlar bile Louis ve Harry'nin nerede olduğunu bilmiyorlardı. Tehlike geçene kadar saklamaları en iyisiydi. Edrick buraya gelirken tekip edilmediğinden emin olarak yola çıkıyordu. George da dahil, Harry'nin babasının bu çiftlik evini bilen yoktu. Bu da burayı daha güvenli yapıyordu.

Yatak odasına geldiklerinde Harry Louis'yi zorla şöminenin önündeki mindere oturttu. Kendisi de hızlıca mutfağa gidip Lady Langdon'ın gönderdiği yemekleri ateş üstüne koyarak ısıttı. Bir testi suyla birlikte yemekleri gümüş siniye koydu, yatak odasına taşıdı. Masada yemektense, şöminenin önünde yerde yemeyi tercih ederdi çünkü Louis'nin üşüdüğünden emindi.

DUKE OF LOVEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin