XII

5.2K 526 1.3K
                                    

"Zehir mi?" Harry öyle bir korkuyla bunu sordu ki, Louis yine onu sakinleştirmek için sarıldı.

"Sakin olun." dedi saray hekimi. Louis'ye döndü. "Zehir hala vücudunuzda. Tahmin ediyorum ki, sürekli olarak aynı zehire maruz kalıyorsunuz. Bu sıralar düzenli olarak yediğiniz bir şey var mı?"

Louis başını iki yana salladı. "Ben ne yersem Harry de ondan yiyor zaten, birbirimizden ayrı çay bile içmeyiz. Nasıl sadece ben zehirleneyim?"

Hekim komodinde duran tepsiyi işaret etti. "Şuradaki yemek tepsiniz mi? Tetkik edebilir miyim?" diye sordu. Bir yandan da Edrick'ten bir tas su istedi. İşini bilen biri gibi görünüyordu.

Edrick'in getirdiği suya sırayla yemeklerden birer parça döktü, üstüne de bir sıvı damlattı. "Yemeklerde zehir yok."

Harry "Yani zehirlenmiyor?" diye sordu ümitle. Ama adam başını olumsuz anlamda salladı. "Zehirleniyor. Üzgünüm, fakat bu durum daha da tehlikeli. Zehir her şeyde olabilir. Kıyafetlerinde, kitaplarında... Özel tüm eşyalarında olabilir."

Edrick "Siz bulamaz mısınız?" diyerek araya girdi.

"Bulurum fakat her şeyi tek tek tetkik etmem gerekecek. Birkaç günümü alabilir."

Edrick ve Harry birbirine baktı. Yaşlı kahya onlara doğru birkaç adım attı. "Dük Cenapları, benim bir fikrim var. Kimseye söylemeden bu haini yakalamamız için bir fırsat."

"Nedir? Söyle."

"Babanızın eski çiftlik evine götürelim ikinizi. Birkaç gün orada kalın. Hem zehirden uzaklaşırsınız, şifa olur. Kimseye haber vermeyelim. Evdekilere Dük Tomlinson'ın kolera hastalığına yakalandığını ve kimsenin ona yaklaşmaması gerektiğini söyleriz. Böylece kimse odanıza gelmez ve orada olmadığınızı fark etmez. Bu sırada hekim efendi de sizin tedavinizi bahane edip eve gelir ve tetkiklere devam eder."

Harry gözlerini bu sefer Louis'ye çevirdi. Onu böyle hasta, rengi atmış şekilde görünce mahvoluyordu. "Gidelim mi? Ne dersin? Hem sana da iyi gelir."

Louis onu başını sallayarak onayladı. Böylece Edrick hemen aşağı indi, seyislere hekimi tekrar saraya götürmek için bir at arabası hazırlattı. Tüm çalışanların kahvaltı için mutfağa gittiğinden emin olunca hem saray hekimini hem de Louis ve Harry'i arabaya bindirdi. Kimseye görünmeden yola koyuldu.

Harry, soğuktan etkilenmesin diye Louis'yi kendi odasından aldığı battaniyeye sardı. Yola çıkmadan önce ona kendi kıyafetlerinden giydirmişti. Eşini zehirleyen şey her neyse, malikhanede kaldığından emin olmaya çalışıyordu.

Hekim onlara birkaç şişe ilaç verdi. Hala düşmeyen ateşini düşürmesine, vücut ağrılarını giidermesine ve mide rahatsızlığını gidermesine yarayacaklardı. Zehiri vücudundan atmak için yapacağı karışımı ertesi gün Edrick ile gönderebileceğini söylemişti.

Onu saraya bırakıp da yollarını şehir dışındaki çiftliğe çevirdiklerinde Harry Louis'ye sıkıca sarıldı. Onun başını kendi göğsüne koyup saçlarının arasına hafif bir öpücük bıraktı. Ne utangaçlığı kalmıştı, ne korkaklığı. Umursadığı tek şey onun iyiliğiydi.

"Harry, iyiyim ben." dedi Louis. Yine alnında onun gözyaşlarını hissediyordu. "Bak duydun, hasta değilmişim. Koleradan korkuyordun o da değilmiş. Zehirden uzaklaşıyoruz, iyileşitiriyorsun beni."

Zaten halsiz ve güçsüz hissediyordu, bir de onun sürekli kendisi için ağladığını görmek hiç iyi gelmiyordu. Ne için olursa olsun, ağlamasını istemiyordu.

Harry onun söylediklerine ona daha da sıkı sarılarak cevap verdi. "Seni kaybedemem. Sen benim için çok değerlisin."

Kulağa deli divane aşık gibi geliyor olabilirdi, severek evlenmiş gibi davranıyor olabilirdi fakat hayatındaki tek insan Louis'ydi. Kısa sürede ona o kadar çok alışmıştı ki, buna kendi bile şaşırıyordu. Sanki doğduğundan beri onun yanındaydı, sanki hep onun sesini duyuyor, hep onun gülen yüzünü görüyordu.

DUKE OF LOVEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin