Birinci Bölüm

1.6K 68 27
                                    


"..ben zaten o ilk acıyla ölmediğimde çok gücenmiştim hayata"*

-

Zamanın akmadığı, havada kurşun gibi asılı kaldığı bir anı yaşıyorum. Hiçbir yüze bakmak istemiyorum, ağabeyimin suçluluğunu paylaşıyor gibiyim; suç mu bu, bir kenarda ağlayan annem, ben, biz bu suçun neresindeyiz bilmiyorum ama döndüğüm her yüzde bir donukluk, nefret görmekten sıkıldım. Avluda bir ileri bir geri dönüp duruyorum, ne olacağını bilememenin insanı sıkıştıran mengenesinde kısılıp kaldım. Sanki derin bir nefes aldım da, tam verip rahatlayacakken bir şey beni engelledi, kabarmış göğsümle yarıda kaldım. Göğsümdeki sıkışıklığı başka türlü tarif etmeme imkan yok. Beni avlunun bir ucundan bir diğer ucuna götüren adımlarım bir sarkaç gibi hep o küçük odanın önüne varıyor, kapıdakiler izin vermese de benim soluklanma noktam hep o kapının önü oluyor. Nihayet o geliyor. Bir bakışıyla kapının önündekileri uzaklaştırıyor saatlerdir mıhlanmış gibi durdukları yerden. Nereden geldiğini bilmediğim bir cesaretle ben de yetişip varıyorum onun yanına. Kapıyı açmadan önce, sanki sabrını toplamak ister gibi bir an gözlerini yumup açıyor. Sonra bana dönüyor, dişlerinin arasından;

"Ne yaptığını sanıyorsun?" diye fısıldıyor.

Gerginliğini bütün hücrelerimde hissederken bir tedirginlikle etrafa bakınıyorum. Annem ne olduğunu anlamak ister gibi bakışlarını üzerime dikmiş, ama yerinden kıpırdamıyor. Bir sorun olmadığını anlatmak isteyerek, başımı hafifçe eğip ona dönüyorum.

"Ben de gireceğim," diyorum.

Kaşlarından birini beni sorgulayarak kaldırma şekli dahi, içimdeki, burnunu dikip onunla inatlaşmak isteyen kızın cesaretine zarar veriyor. Umursamıyorum. İnatlaşıyorum onun yerine.

"Ağabeyimi nereye götürdünüz bir haber bile yok, ona da aynısını yapmanıza göz mü yumayım?" diyorum ondan başka kimsenin duymamasına dikkat ederek. Elini kapının kolundan çekiyor, alnına bıkkın bir şekilde yaslıyor. Kendinden öylesine emin ki... Cesaretim kibirli ayaklarının altında un ufak oluyor ama direneceğim...

"Ne yapabilirsin?" diye soruyor tane tane. "Ne yapabilirsin beni engellemek için? Üstelik bunu hangi sıfatla yapacaksın?"

"Kanun hukuk işlemiyor mu size? Ne yapacaksın gidip ne yaptığınızı, ne yapmaya çalıştığınızı polise, jandarmaya anlatsam?" Böyle bir kurtuluş yolunu benden önce başkaları da düşünmüştür muhakkak. Neden sonuç alınamadığı meçhul olmakla birlikte, başta kendi anne babamın bunu yapmama izin vermeyeceğini biliyorum. Güvenmeyi istediğim şeyler arasında hukuk sistemimiz de var, ama olanla olması gereken farkı çoktan kavradım. Böyle şeyler konuşulsa dahi yapılmaz. Yapılsa da sonuç alınmaz. Kazanılmaz, kaybedilir ancak. Ben de böyle yaparsam ağabeyimi kaybedeceğimi biliyorum. Yine de, benim tüm bunları bildiğimi bilmesine gerek yok. Birazcık bile baş ağrısı verebileceğimi, bunun için tüm gücümle uğraşacağımı bilse yeter... Ya da ben öyle sanıyorum.

"Dahiyane planlarını benimle paylaştığın için teşekkür ederim." Etrafa hızlıca göz gezdiriyor. "Farkında mısın bilmiyorum, ama benim evimdesin." İleride duran, bir lafıyla her şeyi yapabilecek adamlara bakıyor. "Ve benim kontrolümde," diye ekliyor, son kelimeyi bastıra bastıra. "Sen jandarmaya konuşmanın rüyasını dahi gördüğünde, bu kapıdan çıkamazsın."

"Öleceğimi bilsem de denerim," diye diretiyorum. Bu lafım gözlerinde bir kıvılcımın alev almasına yetiyor. Günlerdir etrafını savuran öfke yeline o kadar şahit oldum ki, alevlenen öfkesi içimi ezen bir korkuya dönüşüyor an be an. Bakışlarının gücü beni geri adım atmaya zorlarken öfkeyle boğuklaşan sesini duyuyorum.

GülceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin