Dokuzuncu Bölüm

619 50 24
                                    


"ben hiç böylesini görmemiştim

vurdun kanıma girdin itirazım var"*

-


"Gülce," diyor, nihayet kutuyu bana uzattığı anda. "Bu senin için."

Böyle bir şeyi beklemediğim için içimde yükselen merak duygusuna engel olamadan kutuya uzanıyorum. Aziz Arif'in elinden alıp açıyorum hiç beklemeden. İnce, zarif bir zincirin ucunda bir papatya figürü çarpıyor gözüme kutuyu açar açmaz. Öyle güzel görünüyor ki, ve hatırlanmak, düşünülmek öyle iyi hissettiriyor ki, gözlerim dolu dolu oluyor. Bakışlarımı kaldırıp Aziz Arif'in gece karası bakışlarına karıyorum mutluluğumu.

"Çok teşekkür ederim," diyorum. "Ne kadar güzel, çok beğendim."

"Annesinin papatya kızına çok yakışır diye düşündüm."

"Çok güzel, çok teşekkür ederim," diyorum bir kez daha.

Ayağa kalkıyor, "O zaman bu güzellik en çok yakışacağı yerde dursun," diyerek kolyeyi boynuma takıyor. Tenime değen soğukluğuna dokunuyorum kolyenin, içimdeki sabırsız çocuk bir de ayna karşısında bakmak istiyor boynumdaki duruşuna. Odaya girer girmez ayaklarımın beni aynanın önüne götüreceğini biliyorum...

Aziz Arif yavaş hareketlerle tekrar çaprazımda duran sandalyeye oturuyor. Bütün dikkatini bana verdiğini, kara kaşlarının altında kısılan gözlerinden anlıyorum.

"Nasıl geçti günlerin?" diyor, gerçek bir ilgiyle sorduğunu hissediyorum; hesap sorar gibi değil, ancak gerçekten yanıtlarımla ilgileniyormuş gibi soruyor. Son dört beş günümü düşünüyorum, hep aynı şeyleri, boşa geçen zamanları, can sıkılmalarını...

"Boş," diyorum. "Bomboş..."

Gözlerini iyice kısılırken, kaşlarından biri, uzun uzun konuşup kendimi anlatmamı bekler bir ifadeyle kalkıyor. Nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Aklımda, söze başlamak için savrulup duran kelimeleri savuşturuyormuşum gibi omuz silkiyorum.

"Bomboş işte," diyorum. "Yaptığım faydalı hiçbir iş yok."

Sessizliğine, yüz ifadesi eklenince konuşmaya devam etmemi istediğini anlayarak kendimi anlatmaya devam ediyorum. Burada yaptığım hiçbir işin asla tatmin hissi vermediğini, yaptıklarımla yapmak istediklerimin farkını, böyle doğrudan değil, ancak dolaylı yoldan anlatıyorum. Bakışları söylediklerimi sindiriyormuş gibi dolu ifadelerle dolaşıyor üzerimde. Gülümsüyor sonra, belli belirsiz.

"Buna bir çözüm bulacağız," diyor. Ne olduğunu sormaya yeltensem de beni durduruyor.

"Bu akşamlık bu kadar yeter, iyi geceler."

"İyi geceler."

Yavaş adımlarla odasına doğru yürürken belli belirsiz bir şarkı mırıldandığını işitiyor, ancak anlayamıyorum. Ardından bakakaldığım saniyelerin ardından ben de odama gidiyorum, ve ilk iş ayna karşısında kolyeme bakıyorum.

Günlerim çoğunlukla benzer bir şekilde geçmeye devam ediyor, bütün rutinliğe ara sıra Aziz Arif'le yaptığımız sohbetler, beni kitap okurken bulduğunda ortak okuduğumuz kitaplar olursa benimle paylaştığı yorumlar ve anneme yaptığım ziyaretler ekleniyor. Annemlerdeyken bir iki kere ağabeyimle karşılaşıyoruz, ilkinde adeta kaçar gibi işe dönüyor, ikincisinde ise "Gel, yürüyelim," diyerek beni evden dışarıya çıkarıyor. Aziz Arif'in adamları bizi usul usul takip ettikleri halde, sokakları adımlıyoruz. Uzun süre hiçbir şey söylemiyor ağabeyim. Sonra nihayet,

GülceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin