"belki ancak ihtimal ki sen dindirirsin
bir kurşunun ete saplanması gibi
yüreğimize saplanan bu acıyı"*
-
Ertesi sabah kahvaltıda görüyorum onu, ilerleyen günlerde kahvaltıdan çok önce evden çıkacağını bilmeyerek. Bilmediğim, huyuna suyuna yabancı olduğum insanların arasında gergin geçiyor kahvaltı. Canım hiçbir şey istemiyor, başta, birkaç kere Zümrüt Hanım, yemem için bir şeyler söylese de, durgunluğumdan olacak o da vazgeçiyor sonra. Aziz Arif'in de sesi çıkmıyor, yalnızca babasıyla bir iki kelime konuşuyor. O da durgun. Zümrüt Hanım, kahvaltı boyunca bir Aziz Arif'e bir bana bakıyor. Umurumda olmayan bir kıyasa özne olduğumu hissediyorum yine. Bakışlarına memnuniyetsiz bir ifade yerleşiyor. Bu bakışların her zaman üzerimde olacağını hissediyorum kararlılığından, ama önemsemiyorum. İnsan nelerle yaşıyor, Zümrüt Hanım sevmese, ağa oğluna layık görmese ne olacak diye düşünüyorum.
Kahvaltıdan sonra odaya çıktığımda kapı çalıyor. Aziz Arif, işleri olduğu için gitmesi gerektiğini, telefon edersem muhakkak ona ulaşacağımı söylüyor. Bir ihtiyacım olursa da onu aramamı tembihliyor. Geçiştiriyorum.
"Gülce," diye diretiyor sonra. "Bir şey yaparken mutlaka bana haber ver olur mu?"
"Niye haber verecekmişim? Evde parti verecek halim yok ya," diye tersleniyorum.
Bakışlarında muzip bir parıltı yanıp sönüyor bana bakarken. "Yahu biz seni koyun postunda da yürüttük ama.." diyor.
"Ne demek o?" diyorum, dünkü olayı hatırlayarak.
"Bilmiyor musun?" Başımı sallıyorum iki yana.
"Testi kırdın, içinde su vardı. Su gibi akıp giden güzel bir evlilik olsun diyeydi. Koyun postu da koyun gibi uysal olasın, kocanı dinleyesin diye."
Bu cümlenin üzerimdeki etkisini görünce küçük bir kahkaha atıyor.
"Ama bizim post işe yaramamış."
"Değil bir koyun, on koyunun postundan yürüsem de işe yaramaz," diyorum ters ters.
Derin bir nefes alıp veriyor. Kendisini sakinleştirmek istermiş gibi bekliyor birkaç saniye.
"Haber ver, Gülce. Bu, pazarlığa açık bir konu değil."
Bu cümlenin ardından daha fazla durmayıp gidiyor. Bense koca bir yalnızlığın ortasında kalakaldığımı hissediyorum. Dün, bütün günün yorgunluğu ile üzerimi değiştirir değiştirmez uyuyakaldığım için düşünmeye fırsat bulamadıklarım bugün bir bir beliriyor aklımda. Zümrüt Hanım'ın bin bir azarla parmağıma taktığı yüzüğe takılıyor gözlerim. Parmağından çıkardığını görmeyeceğim, deyişindeki katılığı hatırlıyorum. Telsiz, duvarsız gibi gözükse de işte tam burada hapis olmamın nişanesine uzun uzun bakıyorum. Dün düğünde Aziz Arif'in parmağında da vardı yüzük, bugün çıkaracağını düşünmüş olsam da kahvaltıda yine takıyordu. Benim elimi sanki gövdemden ayıran, etime bir sızıyı işlemişler gibi canımı acıtan yüzüğün eşi onun parmağında öyle kayıtsızca arzı endam ediyordu ki...
O gün ve takip eden günler aynı düşüncelerle dolu, birbirinin neredeyse aynısı şekilde geçiyor. Artık bu kasvet dolu rutine dayanamayacağımı hissediyorum. Zümrüt Hanım'ın yeni gelinin bir süre dışarı çıkmamasına dair ettiği lafları hatırlasam da artık bugün annemlere gitmek için bir şey yapma kararıyla kalkıyorum yataktan. Odadan çıktığımda Zümrüt hanımın iğneleyen bakışlarını görmezden gelip avluya iniyorum. Kocaman avlu, bu kocaman ev, git gide daha da dar geliyor bana. Sanki bütün havayı o koca duvarlar emiyor da ben havasız kalıyormuşum gibi bunalıyorum. Buraya ait değilim ben, ben yolumda yürümeye çalıştıkça her zerreme saldıran arsız bir hissin canımı yaktığını bilir gibi biliyorum. Bu gereksiz ihtişama, anlamsız görkeme, sorunları halı altına süpürülmüş sahte bir iyilik haline ait değilim. Annemi özledim, babamı, evimi, o küçücük odamı, zamanımın olmayacağı kadar işle dolu olmayı ama kendime ayırabildiğim beş dakikanın bile verdiği o huzuru özledim. Ağabeyime olan bütün kızgınlığıma rağmen, onu da özledim, kızmasından, bağırmasından şikâyet ederdim ama bütün derdimin bunlar olduğu günleri özledim, gözlerimi dolu dolu edecek kadar hem de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gülce
General Fiction"yürüdüğüm ömrüm değil, keskin bir tuz hikâyesi." * ..sinirlendiğini hissedebiliyorum. Elinde olsa kanımda dört nala koşturan cesareti bacağından vuracağını da biliyorum. Gözlerini gözlerime dikiyor ve siniri her tınısında taşıyan bir sesle, "Belki...