İkinci Bölüm

964 74 16
                                    

"yazgım kendi avucumda seyretmek kırgın aksimi"*
-

"Merak etme."

Hiçbir şey söylemeden arabadan iniyorum. Merakım bu işin çözülebileceğine dair inançsızlığımdan değil, bu çözümün benim hayatımı tepetaklak edebilecek olmasından duyduğum endişeden olsa da bunu düşünmemeye çalışıyorum. Böyle bir ihtimalin varlığını bana mutlaka söyleyeceği sanrısı, bütün telaşlarımın üzerini örtüyor. Tüm öfkesine rağmen, son bakışı içimde bir umut yeşertiyor. Hala, bir şey öğrenirim umuduyla, öylece konağın avlusunda bekleyen annemin yanına gidiyorum.

"Anne," diyorum. "Evde beklemek en iyisi."

Kabul etmiyor, ağabeyim gitmiş de ona Esma'yı emanet bırakmış gibi gözleri kapıda, Esma'nın durduğu odaya bakıyor.

"Anne," diyorum. "Ne olursun."

Biraz diretse de onu alıp evimize götürmeyi başarıyorum. Ertesi gün, öğleden sonra, aceleci eller kapımızı kırmak istermiş gibi çalana kadar, içimdeki yalancı huzura başımı yaslayıp biraz olsun dinleniyorum.

Kapıyı açtığımda gördüğüm yüz tanıdık olsa da, tavır tanıdık değil. Başkalarının öfkelerini kendilerine zırh gibi giyinen insanlar görüyorum günlerdir. Ne ben bu "hatanın" parçasıyım, ne de onlara hata edilmiş; oysa ben bir suçluluğu onlar da hem haklılığı hem de güçlülüğü paylaşıyoruz.

"Asım abi?" diyorum soran bir ifadeyle. Ne tanıdıklık ne de bütün bedenimi saran telaş kimsenin umurunda.

"Sizi istediler konaktan, gidiyoruz," oluyor aldığım cevap. Annem hemen yanıma geliyor.

"Babanı ara Gülce," diyor telaşla. "Bir şey oldu, bir şey yaptılar kuzuma."

İçeri gidip hızlıca telefonumu aldıktan sonra apar topar çıkıyoruz. Babamı aramak istesem de Asım ağabey engel oluyor, o çoktan konaktadır, diyerek. Annem kısacık yolu gözlerinde yaşlarla gidiyor. "Gülce," diyor. "Kesin kıydılar kuzuma, ocağım söndü.." Hıçkırıkları arasında iyice güçsüzleşiyor sesi, söylediğim teselli cümleleri asla işe yaramazken konağa varıyoruz. Avlunun kapısından içeri girer girmez, Esma'nın durduğu odanın kapısına bakıyorum. Kapının önünde artık kimse beklemiyor. Asım ağabey üst katı işaret ediyor, bizi orada beklediklerini söyleyerek.

O kadar karmaşık bir haldeyim ki, hiçbir şey düşünemeden, annemin ne halde olduğunun farkında olmadan atıyorum adımlarımı. Büyük misafir odasının önüne geldiğimde bacaklarım artık beni taşımayacaklarmış gibi hissetsem de içeri giriyoruz. İçerisi tanıdığım, tanımadığım bir sürü yüzle doluyken gözlerim onu arıyor. Güveniyor muyum, bu güvenimi hak ediyor mu, bunları hiç sorgulamasam da bakışlarım onu bulursa rahatlayacağımı hissederek bakınıyorum. Babasının yanında bütün görkemiyle otururken görsem de bakışlarımız buluşmuyor. Göz göze gelmemek içimdeki ateşe odun taşıyor. Kapının eşiğinde, öylece kalakalmışken, babamın kenarda durduğunu görüyorum. Hiç işlemediği bir suçun günahkarı olmak boynunu eğmiş onun da. Neler olacağını öylece beklerken hepimiz, bir ses yükseliyor.

"Siz bu evden ekmek yiyordunuz," diyor sesin sahibi. "Olmaması gerekenler oldu," bakışları babamın üzerinde küçümser bir ifadeyle dolaştıktan sonra otoritesini sağlamlaştırmak ister gibi bütün salona göz gezdiriyor. "Haddinizi bilmediniz." Duraksamanın ardından devam ediyor. "Olan oldu. Bu büyük bir yanlıştı, bir başkası olmayacak."

Ona bakıyorum. Bu sözler, bütün bu haddini bildirme meselesi, aslında onun da söyleyeceği türden şeyler olsa da, bütün bunlara bir dur demesi için ona bakıyorum. Merak etme, demişti, diye geçiriyorum içimden. Gözlerim dolu dolu olurken içimdeki kırılgan umuda yaslanmaya çalışıyorum. Bakışları bir noktaya takılmış dururken, sesin sahibi devam ediyor konuşmasına.

GülceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin