Bu bölümü çok uzun sürede yazdım farkındayım ama mâlum üniversite sınavına 50 gün. O yüzden elimden geldiğince çok yazmaya çalıştım. İyi okumalar.
"Ölenler kadar öldürenlerde kurbandır"
- Ahmet ÜmitBölüm Şarkısı; Henry-It's you
8.Bölüm; "İzin"
Eğer çaresizseniz neleri göze alırdınız? Başka hiçbir yolunuz yoksa, kötü şeyler yapmaya razı olur muydunuz? İçinizde bir karanlık yan varsa o devralırmıydı kontrolü sizden, ya da siz izin verir miydiniz? Ben izin vermiştim. Aslı'nın sağ çıkamayacağı bir savaştı bu. Ve ben kontrolü içimdeki diğer kıza devrediyordum. Onun sağ çıkacağını umuyordum sadece. Elimden başka bir şey gelmiyordu çünkü. Tek yapabileceğim buydu.
Ali'nin arabasının arkasındaki çantamdan üzerimdekinden daha ince bir ceket alırken yüzüme vuran güneşle gözlerimi kıstım. Yağmurumsu hava bitmiş, daha canlı bir şekilde güneş açmıştı. Birazdan olacaklara zıt şekile açılıyordu hava sanki. Ama emindim ki önceki havadan bile daha karanlık bir hâle bürünecektik adamlar geldiğinde.
"İyi misin?" Arkamdan gelen sesle omzumun üzerinden Mehmet'e baktım ve yüzüme vuran ışıkla tek gözümü kapatarak bakmaya devam ederken omuz silktim. Kim iyiydi ki şuan? Mehmet'te bile tuhaf bir korku seziyordum. Herkeste aynı hava vardı. Neler olacağını tahmin eden bir hava.
"Neden olmayayım." Sesimde bariz bir şekilde çaresizlik varken söylediklerim fazla çelişkiliydi sahiden. Ama Mehmet bunu umursamamış gibi arabanın kaputuna yaslanıp omuz silkti.
"Senin durumunda olsam, iyi olmazdım." Dudak büküp çantamı kapadım ve daha sonra aramızdaki kapıyı kapatıp güneşten korumak için gözlerimi kısarak kapıya yaslandım.
"Şu adamla, Ali, sevgili misin?" Sesi hafif tereddütlüydü. Kaşlarım çatılırken ileride çocuklarla konuşan Ali'ye baktım. Üzerindeki kabanı fazla ciddiyet katsada yüzünde eğlenen bir ifade vardı, buradaki çocuklarla birlikte olmak onu rahatlatıyor gibiydi. Nedeni hakkında hiçbir fikrim yoktu ama korunmasız oldukları için onları korumak istiyor gibiydi. Omuzlarının genişliği ve dik duruşu onu her zamanki asla yenilmez duruşuna ulaştırıyordu. Keskin bakışları güldüğünde gözlerinin içindeki ışığı daha çok çıkarıyordu öne. Bu görüntüsünü hayranlıkla izlerken bir anda omzunun üzerinden bana doğru döndü. Yüzüne vuran güneş kirpiklerinin gölgesini göz kapağına düşürürken sertçe yutkunup önüme döndüm ve kafamı iki yana salladım.
"Patronum sadece." Söylediklerim canımı yaksa da umursamadım. Bu hiçbir zaman değişmeyecekti. Çünkü Ali'de artık sevgi olduğunu zannetmiyordum. Belki de herşeyini Cansu'yla bırakmıştı. Ya da Berrak'dan sonra değişmişti. Bilmiyordum. Tek bildiğim kalbi fazla kapalıydı. Ve oraya girebileceğimi sanmıyordum.
"Patrondan fazlası gibi." Dediğinde omzumun üzerinden ona bakıp konuyu dağıtmak için güldüm. Evet yakındık ama ileriye gidemezdik ikimizde. Bunu biliyorduk.
"Sen araya kaynatmaya çalışıyorsun, sevgilin felan var mı anlat bakalım." Ve taktiğim işe yaramış gibi utançla durduktan sonra elini ensesine atıp güldü. Bu hali fazla utangaç bir çocuğa benzeyince istemsizce gülümsedim.
"Yoksa biri mi var?" Dedim sesimdeki eğlenceyi ortaya çıkararak. Bununla birlikte dudak büküp omuz silkti.
"Var, tabi hâlâ yaşıyorsa. Geldiklerinde onu da götürdüler." Yüzümdeki bütün duygular akarken çaresiz bir nefes bıraktım dudaklarımdan. Bunun yüküyle nasıl başa çıkılabilirdi ki? Hayatta mı değil mi bilmeden nasıl yaşanırdı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÜVEYL
Romance"Ali." Bakışlarım büyük eline giderken kuruyan dudaklarımı yaladım ve uzattığı elini sıktım. "Aslı." Kalbim bu kadar hızlı çarparken neler olacağını bilmiyordum. Bu adamın hayatımın dönüm noktası olduğundan haberim yoktu. Yaşım büyük olsa da hayat...