3.Bölüm: 'Bodrum'

328 48 18
                                    

Dağlardaki küçük bir esinti yapraklarını okşuyor, uçurum kenarındaki zorla tutunan çiçeğin. Çiçek düşeceğinden habersiz sevilmenin mutluluğuyla boyluyor uçurumun dibini. Bu zamana kadar sevgi görmemiş küçük çiçek için en güzel ölüm yolu bu oluyor.

Bölüm şarkısı; Deeperise-Raf

3.Bölüm: 'Bodrum'

Beklentinizi yitirdiğiniz zamanlar oluyordu. Çok şey beklediğiniz, bekledikçe yıprandığınız. Sonunda vazgeçtiğiniz. O durumda olduğumu sanırdım. Babamdan vazgeçtiğim, hayatta babamı doyurmaktan başka bir gayem olmayacağını sanırdım. Kaderin asla değişmeyeceğini, sonuna kadar gideceğini sanırdım. Ama bir hafta önceki bir saniyelik hatam hayatımı değiştiriyor ve bir atasözü gerçekleşiyordu. Her şer'de bir hayır vardır.

"Gitme." Beynim odacıklarını fazlasıyla zorladığı halde nedenini anlamıyordum. Gitmemi istemediğini duymak kulaklarımın oyunu gibi gelirken sessizce mırıldandım.

"Ne?" Dedim anlamayarak. Yakınlığımız yeterince nefesimi zorlarken bir anda söylediği şey tamamen nefesimi kesmişti sanırım. Kolumu bırakıp yakınlığımızı bozmadan konuştuğunda yüzüme vuran nefesi mideme yumruk yemişim gibi hissettirmişti.

"Gitme."

"Neden?" Dedim tereddütle. Okul bitmişti, haftasonuna girecektik. Yarın iş için erkenden kalkacaktım. Babamla kavga etmem gerekiyordu daha. Benim bugünüm belliydi artık. Neden bunu değiştirmeye çalışıyordu?

"Gidersen, seni o eve bıraktığım için gece boyunca gözüme uyku girmeyecek ve kendimi suçlu hissedeceğim. Sadece bunu engellemek için. Gitme." Suçluluk. Bunu daha ne kadar duyacaktım bilmiyordum ama onun zor durumda olduğunu tahmin edebiliyordum. Derin bir nefes verip dudaklarımı yaladım. O bu kadar yakınken düzgünce düşünemiyordum ki.

"Ben, bilmiyorum. Eve gitmem gerek." Çantamı tutup kendime çektikten sonra tekrar göz göze geldiğimizde Ali Bey'in bakışlarındaki ifade duraksamama neden oldu. Sanki ne karar versem kabul edecek gibiydi. Kalsam gitsem. Bir şey demeyecekti. Kabullenmek bu muydu?

"Aramızda kilitli bir kapı olacak, sadece senin güvende uyuduğundan emin olursam uyuyabilirim." Dedi direksiyona odakladığı bakışlarıyla. Çantamı kucağımda tutup dudaklarımı birbirine bastırdım, sormak istediğim sorunun kozasını yırttım ve serbestçe kanat çırpmasını sağladım.

"Hastalık mı?" Dedim tereddütle. Ani bir tepki vermesinden korkuyordum. Bu konuda konuşmak istediğini sanmıyordum ama bunun Ali Bey'i zorladığı da aşikârdı.

Bakışlarını tekrar bana çevirdikten sonra elini uzatıp çantayı tutan ellerimden birini tutarak kendine doğru çektiğinde ellerimin titremeye başladığını hissettim. Tuttuğu elimin kapalı parmaklarını diğer eliyle açıp avucumun içinde kaybolmakta olan dört tane hilal şeklindeki yarayı gün yüzüne çıkardı. Bakmıyordu ama benim gördüğümden emindi.

"Hastalık mı?" Dedi beni taklit ederek. Bu pek çok yönden iyi bir cevaptı. Benimki gibi bir durumdu sanırım. Ve Ali Bey buna çivi çiviyi söker hesabıyla cevap veriyordu.

Elimi kendime doğru çekip derin bir nefes verdim. Bugünüm için iki seçeneğim vardı. Ali Bey'i burada bırakıp eve girecektim ve Kayhan babam Saliha üçlüsüyle uğraşacaktım. Ya da Ali Bey'le gidip bir kerelik herşeyi geride bırakacaktım. Daha önce elimdeki şeyleri değiştirme gibi bir şansım olmamıştı. Önümde olan belirli bir yol vardı, bunu hiç değiştirmeyi denememiştim. Bugün değiştirebilirdim. Elimde bu şans varken kullanabilirdim.

"Tamam." Dedim sessizce. Direksiyondaki bakışları tekrar bana dönerken yüzündeki rahatlayan ifade bir çok yönden doğru cevabı verdiğimin kanıtıydı. Çantamı tekrar arkaya koyup kemerimi takarken Ali Bey'in bakışlarını üzerimde hissetmeye devam ettim. Kemerimi taktığımda tekrar ona döndüm. Göz göze geldiğimizde yüzündeki ifadeler kaybolmuş mat perdesi tekrar yüzüne inmişti. Bir anda beton bir duvar gibi her şeyi saklamayı nasıl becerdiği hakkında bir fikrim yoktu.

ÜVEYLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin