Ay özlediniz mii, neyse konuşmayı en sonda yapayım okuyun bir an önce.
'Varlığı bütün boşlukları dolduracak mahiyette değildi, fakat yokluğu müthişti.'
-Sabahattin AliBölüm Şarkısı;
Chung Kyung Ho-Where is my dream13.Bölüm; 'O'
Öylece otururken, konuşurken, boş boş duvarı izlerken, gözlerim kapalıyken, rüya görüyorken son 48 saattir hep aynı şey vardı gözümün önünde. Fabrikanın önünde bilincim kapanmadan önce zorlukla gördüğüm o görüntü.
Ali'nin bana gelmek için çabası. O kadar adam onu tutarken hiç vazgeçmeden bana gelmeye çalışması.
Ben kendimi yok olmuş gibi hissediyordum. Büyük bir boşluk vardı içimde. Öyle büyüktü ki o boşluğa atlayıp intihar edebilirdim. Hislerim yoktu. Ali'nin öldüğünü duyduğumdan beri hiçbir şey hissedemiyordum. Bir an geliyordu, hıçkıra hıçkıra ağlayıp etrafa saldırıyordum. Ama sonra bir an geliyordu. Öylece yerdeki halının deseninde geziniyordu gözlerim. Ne acı hissediyordum ne korku ne üzüntü. Sonra başa sarıyordum. Kafamı yastığa her koyduğumda, tekrar her uyanışımda aynı acıyı yaşıyordum. Rüyamda görebiliyordum onu sadece. O yüzden sanırım, eve geldiğimizden beri yatağımdan çıkmıyordum. Onu görebilmek için. Ellerimin arasında tuttuğum tişörtünden yükselen koku bile bir anlık olsa da dindiriyordu o acımı. Ve sonra. Tekrar başa sarılıyordu her şey. Gitmişti işte. Her uyuduğumda her uyandığımda tekrar ve tekrar gidecekti. Ben bunu ne kadar yaşayabilirdim?
Herşeyi unutmak istiyordum. Şuan hafızamı kaybetsem bunu bir hediye kabul ederdim. Bu acımı dindirecek her hangi bir şey hediyeydi bana şuan. Ama neden olmuyordu? Daha ne kadar dayanacaktım buna? Daha kaç kere ölecektim ben. Cehennemden farksız olmuştu geçen saatler bana. Aklım almıyordu. Yüzündeki morluklara rağmen korkmamam için bana gülümseyen o koskoca adamı artık göremeyecek olmamı aklım almıyordu. Pişman olduğum o kadar çok şey olduğunu farketmiştim ki. Dönüp dolaşıp onları düşünüyordum. Yapmak istediğim o kadar çok şey varmış ki. Hiçbir şeyden habersiz sanki onu hiç kaybetmeyecek gibi yaşarken bunlar aklımda yoktu.
Ali'nin bana söyledikleri dolaşıyordu aklımda. Birimiz ölürsek pişman olmayacağımız şekilde yaşayalım demiştik. Buna karar vermiştik. Peki ben neden pişmandım? İçim neden bu kadar paramparçaydı. Üfleseler uçacak kadar külleşmiştim sanki. Onun yokluğu. Onsuzluk. O olmadan bir hayat. Bunları düşündükçe çıldıracak gibi oluyordum.
Gözlerim son kez kapanırken onu bir daha göremeyeceğimi bilsem ölene kadar açık tutardım gözlerimi. Onu sonuna kadar görebileceğimi bilseydim. Yıkılmamak için çabalardım biraz daha. O an, hissettiğim acı o kadar fazla gelmişti ki. En kolayıydı pes edip yere yıkılmak. Ama şimdi çok daha büyük bir acıyla can çekişiyordum.
"Bunu yapmak istediğine emin misin cidden? Biz izledik, kurtulması imkansız işte. İzleme hadi." Ezgi önümdeki laptop'u kapatıp alacakken derin bir nefes verip elini yavaşça ittim ve üzerimde olan bakışları umursamadan ekrana bakarak mırıldandım.
"Yalnız izlemek istiyorum. İzin verir misiniz?" Yağız'ın alayla güldüğünü duydum. Daha sonra kapıya yaslanan vücudunu düzeltip homurdandı.
"Bu halde seni yalnız bırakmamızı mı istiyorsun? Kusura bakma ama ben hiçbir yere gitmiyorum. Ağlayacaksan önümde ağla. Ali'ye olan oldu Aslı. Hepimiz üzgünüz ama kendini bu hale getirmene izin veremem. Üzgünüm." Kafamı kaldırdığımda Yağız'la göz göze geldik ve derin bir nefes verip çıkmayacağını anlayınca videoyu başlatmak için space'e bastım. Bir petrol ofisinin arka kamerasıydı. Petrol ofisinin arka tarafındaki göl kenarını gösteriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÜVEYL
Romance"Ali." Bakışlarım büyük eline giderken kuruyan dudaklarımı yaladım ve uzattığı elini sıktım. "Aslı." Kalbim bu kadar hızlı çarparken neler olacağını bilmiyordum. Bu adamın hayatımın dönüm noktası olduğundan haberim yoktu. Yaşım büyük olsa da hayat...