11.Bölüm: 'Suskunluk'

151 26 8
                                    

Ay sonunda bölüm geldi dediğinizi duyar gibiyim. Üzgünüm sizi bu kadar beklettim ama, ameliyat oldum. Ve tamamen iyileşene kadar pek fazla yazamadım o yüzden bölüm bu güne kaldı. Ama bu yüzden en uzun bölümlerden birini yazdım keyifle okuyuun.

“Şunu da unutma ki yeryüzünde gecikmişliğin ilacı yoktur…”

— Hasan Ali Toptaş

Bölüm Şarkısı; Henry-Its You

11.Bölüm; 'Suskunluk'

Franz Kafka'nın bir sözü doluşuyor yolu izlerken aklıma. 'Şimdi bazı şeyleri suskunlukla geçiştireceğim.' Şimdi bazı şeyleri suskunlukla geçiştireceğim Ali. Çünkü bazı şeyler konuşunca zarar verecekler bize. Ben hazırdım artık. Suskunluklarına kollarımı açmaya. Farkındaydım Ali. Sakladıklarının. Ama izin verirsen suskunlukla geçiştireceğim. Bir sıkıntın var, anlatsan olmuyor. Anlatmasan hiç olmaz. O yüzden ben sormayacağım. Yanımda bugünkü gibi defalarca sessiz oturduğunda. Benden ne saklıyorsun Ali? Demeyeceğim. Sen anlatmadığın sürece sormayacağım sana. Hava ne güzel değil mi? Derim belki. Ya da sormak istediğimde sarılırım sana. Susarım böylece. Çünkü ne zaman sana sarılsam susasım gelir benim.

"Uyuyor musun?" Kafamı yasladığım camdan kaldırıp kapalı gözlerimi araladım. Bakışları yoldan çekilip gözlerime uğradı bir kaç saniye. Yüzü aydınlandı sanki arkasından batan güneşle birlikte. Arkama yaslanıp omzumun üzerinden izledim yüzünü. Bakmadığım zamanlarda özlüyordum gibi.

Hafifçe kırıştı gözlerinin kenarları ve gülerek önüne dönerken mırıldandı. "Ne var kızım? Neden öyle bakıyorsun?" İç çekip direksiyonun üzerindeki eline uzandım. Parmaklarım parmaklarının arasına geçerken kuruyan dudaklarımı yalayıp omuz silktim ağır bir şekilde o görmese de.

"Beni daha çok sev olur mu?" Dediğimde kısa bir saniye bana bakıp tekrar yola döndü. Sola doğru dönüp onu izleyecebileceğim şekilde koltuğa yaslanırken mırıldandım. Parmaklarımın arasındaki parmakları hoşuma gitti iyice.

"Cansu'dan daha fazla sev." Kalbimde bir sızı hissettim. Boştaki elim yukarıya gidip kalbimin üzerine çöreklendiğinde yoldaki bakışları sinirle kavruldu. Ama çekmedi yoldan bakışlarını.

"Söylemesem de böyle olduğunu biliyorsun." Dedi boğuk sesiyle. Sertçe yutkunduğunda adem elmasının hızla hareketlenişini izledim. Kafa salladım ve bakışlarımı biraz daha yukarıya kirli sakallarına çıkardım. Uzamışlardı iyice. Uzanıp parmaklarımın tersini sakallarında gezdirdim. Bu parmaklarıma küçük küçük iğnelerin batışı gibi bir his bıraktı ve gülerek mırıldandım.

"Gıdıklıyorlar, kesmeyecek misin?" Elimi çektiğimde bana döndü ve kaşları çatıldı. Birşeylerden rahatsız olmuş gibi bana bakıp iç çekerek homurdandı. Sesi benim defalarca olduğum gibi gergindi.

"Şirkette olanlar hakkında birşey sormayacak mısın?" Bu bedenimde merakın yer altından yükselişi gibi rahatsızlandırdı beni. Birbirine geçili parmaklarımızı ayırıp tekrar önüme dönerken kafamı salladım yavaşça.

"Kartal, amcanla konuşurken duyduğum adamdı değil mi?" Dediğimde evimin olduğu sokağa girerken kafa salladı. Park için uygun bir yer bulup arabayı yerleştirirken de sorumu cevaplıyordu. Sesinde Kartal'a karşı neler hissettiğini anlayabileceğim bir tını vardı. Ve söylemeliydim ki pek de hoşnut durmuyordu.

"O it. O yüzden geldim şirkete. Ne diye telefonunu şarja takmıyorsun kızım? Aklım çıktı bir şey oldu diye." Dudak büküp anlamlandıramayarak konuştum.

ÜVEYLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin