1.0

587 58 9
                                    

"Hadi ama. Yapma bunu kendine." Ece'nin omzumu sıkıp söylediği sözlerle kantin masasına gömdüğüm yüzümü kaldırıp ona döndüm. Dün tekrar hatırladığım gerçeklerle çektiğim acının içimi yakması yetmemiş gibi Ege'nin ondan sonra hiç yazmaması beni daha çok kırmıştı.

Evet belki de beni düşündüğü için yazmıyordur yaşadığım şeyleri deşmemek için ama ne bileyim, insan en azından birkaç teselli sözü duymayı istiyordu.


Aptal. Sen tam bir aptalsın! Çocuk seni tanımıyor bile. Birde ondan teselli mi bekliyorsun? Onun hayatında bir yerin olduğunu mu düşünüyorsun?


Kafamın içindeki mantıklı yanımın kurduğu cümle beni hem kendime getirip hem kendimden geçirmişti.



Haklıydı ama onun hayatında hiçbir yerimin olmaması...


Acıtıyordu. Bir tesellilik yerimin bile olmaması.




"Of, ben yazmakta hata mı yapıyorum Ece?" Anında kaşları çatılan arkadaşım arkasına yaslandı. "Ne saçmalıyorsun? Kendin için uğraşmak, kalbin için uğraşmak neden yanlış olsun ki? Sen onun karşısına çıkabilecek en doğru kişisin. Hem sizin, sen silmiş dahi olsan küçük kalplerinizden kalma bir geçmişiniz var." Ardından bir nefes verdi ve son bir soru sordu. "Yoksa sen kendi kalbinden mi şüphe ediyorsun? Sevdiğine seviyorum diyecek kadar sevgine güvenmiyor musun? Bunun için uğraşamayacak kadar pasif misin?"

Kurduğu cümleler kalbime otururken sol gözümden akan yaşı çaktırmadan sildim. O, o kadar haklıydı ki. Nasıl konuşması gerektiğini iyi biliyordu.
Hemen hiç beklemeden karşılık verdim ben de.

"Hayır tabi ki de. Ona duyduğum sevgiyi en iyi sen biliyorsun. Zaten en çokta bu yüzden korkuyorum ya. Ona duyduğum sevgi bana da ona da zarar verebilir. Kendimi elimde olmadan şimdiden bile hayatında bir yere konumlandırmaya çalışıyorum. Ve o benim adımı dahi bilmezken, isteklerim çok anlamsızca. Ya da hayalperestçe."

"Bu senin en doğal hakkın. Zaten onun hayatında inkar ediyor olsan da bir yerin var. Sadece ona hatırlatman gerek. Eğer tüm bu çabalarına rağmen olmazsa," omuzlarını silkti ve kollarını açtı. "Elinde bir adet Ece var. Onun gibi kaslı olamasamda bende sımsıkı sarılabilirim sana." Ardından ikimizinde dudaklarından kaçan küçük kıkırtılarla birbirimize dediği gibi sımsıkı sarıldık.

"İyi ki varsın Ece." Fısıldadığım cümleyle tebessüm etti ve benden uzaklaştı. "Sen de bir tanem. Ama," dedi ve yanında duran çantasını alıp sırtına astı ve ayağa kalktı. "Biraz daha oturursam var olma kısmını bir daha düşünmek zorunda kalabiliriz. Biliyorsun, kütüphane bugün bana emanet." Dudaklarını büzdü ve sıkıntıyla oflayıp elini salladı. "Aralarda yanıma gelmeyi sakın aksatma minik kedi." Onun kantinden çıkmasıyla bende eşyalarımı topladım ve okul binasına doğru adımladım.


Daha okul yeni başlıyordu ve ben şimdiden sıkılmaya başlamıştım. Çünkü Ece'nin yokluğu daha bir dakika geçmeden belli olmuştu.


Sıkıntıyla sınıfımın olduğu kata çıktım ve koridordaki okul dolabımdan ilk ders için gerekli olan kitaplarımı alıp arkamı dönmemle onu görmüş ve korkuyla bir adım gerilemiştim. Elimdeki birkaç kitap yere düşerken, okula yeni gelmeye başlayan öğrencilerin gözünün üzerimizde olduğunu biliyordum. Sıkıntıyla derin bir nefes verip ona döndüğümde gülümseyerek bana bakıyordu.


"Sakin ol sakar kız, sadece kitaplarımı almak istemiştim." Masumca ellerini kaldırdı ve o İnci tanesi dişlerini gözlerimin önüne serdi. Dikkatim anında onun karşısında dağılıp kitaplarımın yanına saçılırken, kalbimin sesi okul koridorlarından sekip kulaklarıma geliyordu.


Bende onun gibi gülümseyerek omuz silktim. "Biraz paranoyak olabiliyorum bazen, üzgünüm." Dedim ve eğilip onu gördüğümden beri unuttuğum kitaplarımı toplamaya başladım. Oda bana yardım edip toplarken son kitabı alıp hızla ayağa kalkmıştım. Heyecandan elim ayağım titrerken nasıl davranması gerektiğini bilmeyen kalbim beni sadece rezil olmaya teşvik ediyordu. Ve doğrusunu söylemek gerekirse, bunu başarıyordu da.


Oda benim gibi ayağa kalktı ve elindeki kitabımı bana uzattı. Hemen boştaki elimle elinden aldım. "Teşekkür ederim," dedim ve büyük ihtimalle kızarmış olan yanaklarımı saklayan açık saçlarıma şükürler ettim. Ardından cevap vermesine fırsat vermeden bana pürdikkat bakan öğrencilerin arasından geçip sınıfımın kapısını açıp içeri girdim.


Az önce yaşadıklarım da neydi öyle?Ritmini mümkünmüş gibi daha da hızlandıran kalbimle elimdekileri sıramın üstüne bıraktım ve sınıfın boş olmasını fırsat bilip delice bir kahkaha attım. Tanrı'm! Yaşadıklarımı ifade edecek hiçbir kelime yoktu. Hiçbir tasvir bu mükemmel hisse tercümanlık edemezdi.


Bu bir çok insan için sıradan gelebilirdi ama yıllarca uzaktan sevmiş bir aşık için işler öyle yürümüyordu işte. Titreyen ellerimle saçlarımı geriye attım ve sınıfa giren birkaç öğrenciyle kendimi cam tarafından sırama doğru yönlendirdim. Kimsenin beni böyle aşk sarhoşu bir halde görmesini istemiyordum.


Sırama oturup başımı da sırama yasladım ve onun hayaline tutunarak gözlerimi yumdum. Her zamanki gibi ders başlayana kadar aynı şeyle oyalanacaktım.


Sevdiğim adamın hayaliyle.



-

Biraz texting olmadan devam edeceğiz karakterleri daha iyi tanımak için. Umarım sıkılmazsınız:)

Hikayeyi okuyan ve bir sonraki bölümü merak eden herkes lütfen oy verip yorum yapabilir mi? Böyle boşuna yazıyormuş gibi hissediyorum. :")

Bir Bilinmeyenli Denklem || TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin