Daha okulun girişinde bitmişti enerjim. Bu kapıdan sonrası kıyametti işte. Havanın yetmediği ciğerlerimden derin bir nefes bıraktım dışarıya. Ne yaparsam yapayım kaçamayacaktım. Hazır olmalıydım her şeye.
Hazır olmalıydım Ege'nin başka birini hayal ederek beni sevmeye çalışmasına. Hazır olmalıydım yanmaya. Kalbimin acısı gözlerimi doldururken yavaş adımlarla girdim kapıdan içeriye. Telefonum tekrar bildirim sesiyle titremişti o an. Titreyen elimle ismine tıkladım.
Ege: Bahçede seni bekliyorum.
Ege: Yani kaçışınız yok Ece Hanım :)
Ekranı kapatıp cebime koydum telefonu. Kaçışım yoktu. Bu doğruydu.
Gözlerim bahçede hemen onu aramaya başladı. Sonunda çardakların birinde düşünce bir şekilde bana doğru daha doğrusu kapıya doğru bakıyordu. Beklediğin karşında ama görmüyorsun. Bu yüzden beni bulman imkansız Ege.
Acı bir tebessüm ile yürümeye devam ettim. Ece birazdan burada olurdu. Gerçekleri açıklayacaktı ama ben yine hiçbir şey yapmayacaktım. Gün bitene kadar ikisini izleyecektim. Ege'nin Ece'ye nasıl baktığını görmem lazımdı. Aynı şekilde Ece'nin de tabii. İkisi de hayatımdaki en önemli insanlardı ve ben ikisinin de mutluluğu için bunu yapabilirdim. Ece'nin elinde olan bir şey olsa asla Ege'ye karşı bir şey hissetmeyeceğini biliyorum ama kalp seçeceği insanı bize sormuyordu işte.
Eğer, hala bir şey olmadığına ve olmayacağına inanırsam günün sonunda Ege'ye kendim yazacağım bilinmeyen denklemini çözemediğini. Ve şanslıysam yeniden beni bulmak için uğraşacaktı. Böyle basit hayallerim vardı işte benim. Yıkılması her zaman daha kolay olan.
Ege'nin arkasında duran banka oturdum. Tıpkı onun gibi kapıdan girenleri izledim demek isterdim ama ben yalnızca onu izledim. Bu yüzden gülümseyerek ayağa kalkan bedeninin sebebinin Ece olduğunu daha geç öğrenmiştim maalesef.
Dolan gözlerimi kırpmadan uzun bacaklarıyla kısa sürede Ece'nin yanına gitmesini izledim. Önce heyecandan ağzını açamadı sonra elini ensesine atıp ayağına bakarak bir şeyler anlattı. Ece tıpkı benim gibiydi. Gözleri doluydu ve Ege'ye çok kızıyordu. Bu yüzden daha fazla dayanamamış olacak ki dudaklarını aralayıp konuşmaya başladı. Ne dediklerini duymuyordum ama tahmin etmek zor değildi.
Ege'nin dediklerini anlamadığını kimseye bilinmeyen numaradan yazmadığını söylüyordu. Ege bunlara inanmamıştı tabii çünkü biz aptal gibi kaçmıştık ve ben dünden beri sadece görüldü atan bir eziktim. Onu da kandırıyordum. O bana bunları yazarken Ece olmadığımı söylemeyerek ona da haksızlık yapıyordum.
Ama bu oyunu bana düzgün bir şekilde sormadan beni Ece olmak ile yargılarken başlatmıştı kendisi.
Sonra yine bir şeyler konuştular ve Ege telefonu çıkartıp birkaç tuşa bastı. Saniyeler sonra benim telefonum titredi.
Ege: Naber Ece?
Bilinmeyen numara: Ece senin yanında değil mi Ege :")
Ece bilmiş bir şekilde sırıtırken Ege şaşkınlıkla bir telefona bir ona baktı. Bende onun kadar şaşkındım. Resmen kendimi tutamayıp cevap vermiştim. Olay tamamen isteğim dışı olmuştu ve bu bugünkü planlarımın hepsinin çöp olması demekti. Ece işini iyi bilen zeki biriydi. Bu oyuna nasıl düşmüştüm ben? Daha doğrusu nasıl bir güç benim düşünmeden geri cevap yazmama sebep olmuştu.
Sinirle ayağa kalktım ve okul binasından içeri girdim. Aşk aptallıktı.
-
Oy ve yorumlarını eksik etmeyen herkese teşekkürler uyumazsam eğer birkaç saate yeni bir bölüm daha gelecek❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Bilinmeyenli Denklem || Texting
Short StoryEge: Beni Böyle güzel seven birinin olduğunu asla unutmadan yaşayacağım Ege: Seni bulacağım Ege: Aşık gözlerinden ses tonunu Ege: Ezberleyeceğim seni bilinmeyen Ege: Ve bir daha asla bu lanet kafamdan silinmeyeceksin Ege: Tıpkı benim senin kalbi...