24.bölüm"olabildiğince yakın"

148 5 0
                                    

Sizce bu bölümün adı neden olabildiğince yakın ?

Çünkü ne kadar kavga etsek de gitse de biz hep yakın olduk. Nedenini nasılını bilmiyorum ama hep bir neden bizi bir araya getirdi. Hani kader derler ya sanki oydu bu. Kaderimde o vardı ve derler ki 'kaderden kaçılmaz...'

İlerleyen günlerde Canla telefonda konuşurken azından kaçırmış olsa gerek karne günü Uygur'u annesinin aradığını çünkü taşınacaklarını söyledi. En uzak nereye taşınırsa taşınsın yine görücem o salak suratı biliyorum.

Okulun açıldığı ilk günler Uygur okula hep geç kalıyordu ve sürekli bana bakıyordu garip bir ifadeyle. Bir şey sölemek istiyor ama yapamıyor gibi. 1. Haftadan sonra inadı kırıldı beyefendinin bana bir teneffüs sırtını dönüp biz taşındık ve burdan otobüse nasıl bineceğimi bilmiyorum bana bindiğin otobüslerin numaralarını yazıp verir misin demişti ama nasıl olurda benim bindiklerime binebilirdi. Bende saf gibi yazıp 1 teneffüs sonra ona gönderdim.

Sabah okul için kalktığımda saatin erken olduğunu fark edip biraz daha süsleneyim bari dedim -kime süsleneceksem artık- Saatim gelince evin önündeki değil bu sefer kısa sürede götüren köprünün ordaki durağa yürüdüm ve sabah ilk şoku orda geçirdim. Sırtını duraga yaslamış, kulağında kulaklık, sırtında içinin boş olduğu belli olan bir çanta ve elinde telefonuyla Uygurdu duraktaki.

Onu görmemiş gibi yaparak ilk gelen otobüsle gittim. Okulun orda indiğimde 2. şoku yaşadım. Aynı otobüsün farklı kapılarından iniyorduk. Sınıfa gidince Can'a konuşup onu kenara çektim.

İNANAMIYORUM, TAŞINA TAŞINA SOKAĞIMIN BAŞINA MI TAŞINDIN YANİ!!!!

Okulda görmek yetmiyor artık pijamayla bakkala ekmek almaya giderken bile görücem onu, ne harika ama!

Ilk zamanlar zor, hatta zaman zaman çok komik olsada bir süre sonra ikimizde alıştık aynı otobüse binmeye. Zaten önceleri dönüşte binerken şimdi sürekli biner olduk ve bir süre sonra buzlarımız da erimeye başladı ama biz olaysız durur muyuz???

Tam aramız iyi oldu derken yeni dedikodular çıktı...

Uygur'un hasta bir akrabası vardı. Annesi sürekli ona bakmak için şehir dışına çıkmak zorunda kalıyordu. Uygur ve kardeşi evde yalnız kalırken ablası bir arkadaşıyla ev tutmuş zaten birkaç senedir onlardan ayrı yaşıyordu. Ama hem kendine hem kardeşine bakması, evin işlerini yapması çok zordu. Annesi de şehir dışında olunca evde onun dışında çalışacak kimse de kalmıyordu. Hem çalışıp hem ev işi yapıp hem kardeşine bakıyordu ki buna okuldan alıp eve getirmek ve okula bırakma da dahildi. Ama asıl sıkıntı bu değildi. Annesi onlar için orda bir ev ve okul ayarlamıştı ve yanına gelmelerini istiyordu. Hem okulunu hem sevgilisini hem arkadaşlarını hem de beni bırakıp gidecekti. Tamam ondan nefret ediyorum diyorum ama gitmesi gerekmez ki. Kalsın, yanımda da nefret ederim ondan.

Birazcık düşününce geçmişi, kendimden gerçekten nefret ettim. Kardeşinin etüt merkezinde yemek yediğini ama eve geç gelip kendine yemek yapamadığını bilmiyordum. Yoksa çok açım bu akşam sizde yesem olur mu dediğinde dalga geçip göndermezdim onu. Ama bende alay ediyor sanmıştım. O kimseden yardım istemez, kimseye kendini bu kadar açmazdı. Hala kendimi suçluyorum gidişi için. Belki ben ona yardımcı olsam liseyi burda bitirirdi. Hatta annem duysa hergün onlara yemek yapar yollardı bile. Ama sorunlarını veya onun değimiyle zayıflıklarını paylaşmazdı kimseyle ve gidişi kesinleşince Gizem'in okuldaki hali git gide daha kötü olmaya başladı.

Ne zaman yada nasıl söyledi gideceğini bilmiyorum ama o günlerden tek hatırladığım Gizem'in ara ara Uygur' a ara ara da arkadaşlarına sarılıp ağladığıydı. Kız gerçekten perişan olmuştu ağlamaktan ama ben içime atıyordum tabiki. Benim hakkım yoktu ağlamaya.

Ben kimim ki? Ben onun neyiyim ? Ne sıfatla ağlarım ki ben ?

En fazla gece yastığa başımı koyunca birkaç damla akıtabilirim. Gerisi Gizem'in hakkı...

Küçük bir lise hikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin