Önemli Uyarılar: Hikayemde reklam yapmayın, herkes emeğinin karşılığını hak ettiği yoldan alsın. Hakaret içerikli yorum yapmayın, beğenmediğiniz yerleri saygı çerçevesi içerisinde eleştirin. Okurken aklınıza gelen başka hikayelerden ya da kişilerden bahsetmeyin, heves kırıcı olmayın. Eğer bunları yaparım diyorsanız buyurunuz, içeri girebilirsiniz.
Sonradan eklenen not: hikayeyi okumuş olanlar spoiler vermesinler yorumlarda, hoş bir durum değil.
Başladığınız tarihi hemencik buraya bırakabilirsiniz.
Hikayenin şarkısı:
Konuya Fransız - Hallice Halim.Gecenin bir yarısı.
Gecede binlerce yarası.
Bulunduğum odanın kapısı tıklandı usulca. Evet, gecenin bir yarısında, yaraları olan kadının kapısı tıklandı. Benim kapım tıklandı. Kimin geldiğini biliyordum. Bilmek dediysem gelen kişiyi birebir tanımıyordum. Sadece şu saatlerde orada birinin olacağını biliyordum o kadar. Bir de sesini... Hangi sesi işiteceğimi biliyordum. Kısık, naif, içinde binlerce hayatı barındıran bir erkek sesi. Bildiğim şeylere rağmen bir an olsun merak edip, dönüp bakmıyordum o yıkık dökük demir kapıya. Baksam ne olacaktı? Kapı mı değişecekti? Bulunduğum oda mı yok olacaktı? Sesin sahibini mi görecektim? Hayır. Hepsinin cevabı koca bir HAYIR.
Gözlerimi dört duvarlı cehennemim içinde bulunan yatakta dolaştırıyordum üstün körü. Tek gayem kapıya bakmamak, hiçbir şey düşünmemekti. Buna rağmen düşündüğüm bir şey vardı. Öfkelenmemi gerektiren bir şey... Birileri. Yatağın üzerinde açık mavi bir çarşaf vardı. Burada olduğum andan beri nefret ettiğim o yegane renk. Yatağın hemen dibinden yukarı doğru uzanan çatlak duvarlar... İçim gibi. Dalga geçer gibi yan duvara işledikleri dışı demir parmaklıklı beyaz köşeli pencere... Nefes al der gibi.
Odanın her bir uzvunu gördükçe yüzüm iyiden iyiye ekşidi.
Karanlık olmasına, etrafı net seçememe rağmen gördüklerim her defasında yüzümü buruşturmama neden oluyordu. Nasıl olmasındı?
O sırada kapımı tıklatan, sonucu bile bile bekleyen ona herhangi bir tepki vermedim. Bu saçma yerde ondan başka kimsenin yanımda olmadığını biliyordum. Ölsem kimsenin umursamayacağını, arkamdan o hariç kimsenin bakmayacağını biliyordum. Bunları bilen biri ne yapardı? Onu kaybetmek istemezdi, tek dalıymış gibi ona tutunurdu değil mi?
Bence değil.
Zira ben, yerini çok iyi bildiğim onu kaldırıp yerine koymuyordum.
Kapının dışında bırakıyordum.
Oysa kapının dışında olduğunu bile bile pes etmiyordu. "Hafsa..." dedi ismimi telaffuz ederek, biraz da o kapıdan içeri girmeyi isteyerek. Kısık konuşuyordu. Kimsenin duymaması gerek çünkü, bunu ikimiz de biliyoruz. "Aynı saatte, aynı yerde, kapının önündeyim. Benim, geldim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HALLİCE HALİM ✔
Short StoryAkıl hastanesinde yatan bir kadın. O hastanenin güvenlik görevlisi olan bir adam. Ve bu; onların birbirlerini buluş hikayesi. *Wattpad'de yayımlanan Hallice Halim isimli ilk hikayedir.