Morgan Stark, dünyanın en şanslı bebeğiydi.Natasha, parmak uçlarında yürürken, bir yandan da kucağındaki bebeğin yanağını okşadı. Minik oğlan ağzını açıp esnediğinde ise gülümsemesine engel olamamıştı. "Sen çok tatlısın değil mi? Kaçırayım mı seni?" Ama önüne koca adımlarıyla Steve çıktığında gözlerini devirdi. Gerçekten, bir saniye olsun Morgan ile kuleden çıkamayacak mıydı?
"Vaftiz oğlumu kaçırabileceğini mi sanıyorsun Nat?" Steve kollarını uzatarak bebeği almak için uzandı ama aldığı karşılık kadının bir adım geriye gitmesi olmuştu. "Cümlenin başına her seferinde vaftiz oğlum diye eklemene gerek yok biliyorsun değil mi? Sayende herkes ezberledi." Steve ona aldırmayarak ellerini uzattı ve kocaman parmaklarıyla bebeği kadından ayırdı. İstese kadının direneceğini biliyordu ama Morgan'ı incitmeyi ikisi de göze almazdı.
"Hey, minik böcek! Özledin mi beni?" Bebek uyuşmuş bir ifadeyle Steve'e bakmaya devam etti. "En az seni seviyor, biliyorsun değil mi?"
Steve kadının söylediği cümleye burun kıvırdı. "Bütün Stark'lar bana bayılır." Natasha söz almak için dudaklarını aralamışken, ellerinde oklarıyla Clint içeri girdi. "Bunu Tony'e söylemeyi denesene. Eminim aynı fikirdedir." Steve onu da görmezden gelerek kucağındaki bebekle ilerlemeye devam etti. Elbette bebeğin kendisini sevdiğini biliyordu. Bebekler herkesi severdi! Sadece, diğerleri gibi Morgan'ın eline ok vermiyor, ışın fırlatmasına izin vermiyor, ya da Thor gibi bebeği çekice oturtarak uçurmaya çalışmıyordu. Belki bu yüzden, minik oğlan onun yanında biraz sıkılıyor olabilirdi. Ama Steve o güvende olduğu sürece, koca gözleriyle ona bıkmış gibi bakmasını görmezden gelebilirdi.
Bunu Tony ile fazlasıyla deneyimlemişti.
Yürümeye devam ederken, bebeğin dudaklarını aralayıp kendi koluna sürdüğünü fark etti. Bunun ne anlama geldiğini bilirken gülümsedi. "Friday, Morgan'ın emziği nerede?" Friday'in cevap vermesine kalmadan, Bucky elindeki emziği sallayarak onlara yaklaştı.
"Nerdeymiş Morgan'ın emziği? Hımm?" Emziği minik dudaklara yaklaştırıp geri çekti. Morgan kandırılmış olmasına rağmen gülerken parmaklarını Bucky'e uzattı. "Gel bakalım tavşan. Bucky amca burada!" Steve'in itiraz etmesine kalmadan, Bucky bebeği almıştı bile. Morgan'ı neşeli kıkırtısı kulağına geldiğindeyse, istese bile itiraz edememişti.
"Stevie'yi sevmiyorsun değil mi? Kimi seviyorsun en çok? Bucky amcayı mı?" Bucky bebeği havaya kaldırıp sallandırırken, demir parmakların canını yakmaması için olabildiğince narin davranmıştı. "Onunla oynadığın için şimdilik seni seviyor. Her çocuk Kaptan Amerika'ya bayılır."
"Tony küçükken senden nefret ettiğini söylemişti." Kızıl kadının ne ara oraya geldiğini fark etmemiş olan Steve sesin geldiği tarafa döndü. Natasha duvara yaslanmış, kollarını ise birbirine bağlamıştı. "Ve o benim vaftiz oğlum."
"Yedekteydin Steve. Rhodey görevde olduğu için beklememelerini söyledi. Ayrıca seçenekler arasında çok fazla kişi de yoktu." Kadının alaycı sesine karşılık, Steve kaşlarını çattı. "Ben mükemmel bir vaftiz babayım. Ayrıca siz de bunu kıskanıyorsunuz."
Bucky bebeği hafifçe kaldırarak yanaklarını birleştirdi. Bu hareketiyle Morgan gülümsemiş, minik ellerini adamın boynuna sarmıştı. "Söylesene Morgan, sen de öyle düşünüyor musun? Bana öyle gelmedi pek." Steve sırıtan Bucky'e ve gülerken salyalarını Bucky'nin koluna akıtan minik bebeğe baktı. "Birazdan acıktığı için ağlayacak. Sonra Pepper'ın ona verdiği sütü içirmeniz gerekiyor. Onun Tony'nin oğlu olduğunu varsayarsanız, acıksa bile yememek için direnecek. Sonra üzerinize kusacak ve birkaç saat içinde altına yapacak." Steve, bütün sevimliliğiyle gülümserken karşısındaki yüzlerin hepsine teker teker baktı. "Tony ve Pepper gelene kadar Morgan ile iyi şanslar."
