Istanbul'un göbeğinde kan gövdeyi götürüyordu. Emniyetin bütün personelleri burada toplanmış enkaz altında ki cesetlere ve Komiser Ayşe'nin bedenine ulaşmak için canla başla uğraşıyorlardı. Olayların şokunda olan Abdullah ve Emire sağlık görevlileri tarafından hastaneye götürülmüş orada tedavi altına alınmışlardı. Berçem, Batuhan ve Yiğit olay yerinde kalıp ellerinden geleni yapsalar da büyük bir duygusal çöküntü yaşıyorlardı.
...
Uzun süren enkaz çalışmalarının ardından iki kişinin cansız bedenine ulaşılmıştı. Bulunan iki bedende de ne yazık ki tanınacak vaziyette değildi bu yüzden iş otopsiye kalmıştı. Cansu şanslıysa bir kaç işlemle DNA elde edebilecek ve karşılaştırma yapabileceklerdi.
Cansu sahada ki elemanlarıyla konuşmuş ve otopsi için hazırlıklarına başlamıştı. 10 senedir severek yaptığı mesleğinde en zor günleri geçiyordu Cansu. Beraber çalıştığı iki insanın bedeni önüne konulmuştu. Bundan daha kötü bir şey olamazdı.
..
Iki ceset üzerinde yapılan otopsi ve DNA sonuçları beklenmedik bir gerçeği ortaya çıkartmıştı. Testleri bir kaç kez daha yenileyen Cansu'nun içinde bir anda umut tomurcukları yeşerdi. Dosyaları eline aldığı gibi büroya geçen Cansu bir an önce sonuçları arkadaşıyla paylaşmak istiyordu.
Kendini hemen emniyet binasına atan Cansu koşa koşa cinayet bürosuna doğru ilerlerdi. Odaya girdiğinde gördüğü manzara onu şaşırtmıştı. Emire ve Berçem bir köşede sessizce ağlarken Yiğit ve Batuhan ortalığı dağıtan Abdullah'ı zaptetmeye çalışıyordu. Abdullah kapının açılma sesiyle bir anlık dikkatini kaybetti ve tam o anda arkadaşları onu tutup sandalyeye oturtabildi.
"Ne oldu burada Allah aşkına Yiğit?" Diye konuşmaya başladı Cansu.
"Abdullah küçük çaplı bir histeri krizi geçirdi sanırım. Sen neden geldin? Otopsi bitti mi, naaşı alabilecek miyiz?" Diye sorarken sesi titremişti Yiğit'in.
"Otopsi bitti evet ama naaşı size veremem."
"Neden?" Bu sefer konuşmaya Berçem dahil oldu.
"Yapılan otopsi ve DNA eşleştirilmelerinden elde edilen sonuçlara göre kurbanlardan biri Ayşe değil." Cansu'nun bu sözleri ortama bomba gibi düşmüştü
"Yani olabilir mi?" Sesi titreye titreye konuştu Abdullah.
"Evet olabilir. Eğer oradan bir yolunu bulup çıkabildiyse şuan dışarıda bir yerlerde hala nefes alıyor olabilir."
Yiğit bir anda ayağa kalkıp odanın içinde volta atmaya başladı.
"Emire, Batuhan İstanbul ve bütün çevre illerde ki hastahanelere ve sağlık ocaklarına Ayşe'nin resimlerini gönderin. İsimsiz gelen kim varsa bilgi verilsin." Konuşmasının ardından Emire ve Batuhan talimatları anlayıp bürodan çıkmak için hareketlendi. Onlar kapıdan çıkacakken Yiğit bir kez daha onlara seslendi.
"Kimliği belirsiz ceset varsa onları da bildirsinler."
...
Aradan saatler geçmişti ki hala Emire ve Batuhan'dan olumlu veya olumsuz bir haber çıkmamıştı.
Büroda oturan Yiğit ise kara kara düşünüyordu. Önce bir silah arkadaşını kaybetmişti şimdi ise birini daha kaybetme korkusuyla baş başa kalmıştı.
Saatler geçerken gelmeyen haberler yeşeren umutları yavaş yavaş solduruyordu. Bir süre sonra telefonu çalan Yiğit bir anda ayağa kalktı. Arayan isim Batuhan'dı. Yiğit açmakla açmamak arasında kalmıştı. Alacağı kötü haberden korkuyordu.
Telefon aniden kapanmıştı ve bir süre sonra yeniden çalmaya başladı. Yiğit artık telefonu açmak zorunda olduğunu biliyordu ve öyle de yaptı. Telefon yenien çalınca bekletmeden açtı bu sefer Yiğit.
''Efendim Batuhan?''
''Başkomiserim çevre iller dahil olmak üzere hiç bir yerden olumlu olumsuz hiç bir bilgi alamadık.''
''Yer yarıldı da içine mi girdi bu kız Batuhan?''
''İnanın olanları bende anlayamıyorum Başkomiserim. Ölüsü yok, dirisi yok. Sanki hayalet oldu.''
''Siz neredesiniz Emire ile?''
''Emniyete varmak üzereyiz.''
''Büroya gelin derhal.''
Batuhan ve Emire hızlı bir şekilde araçlarını emniyetin otoparkına bırakıp büroya geçtiler.
Onlara sonradan katılan Abdullah, Cansu ve Berçem ortamda ki sessizliğe ayak uydurmuşlardı. Bir süre sonra içeri resmi ekipten Metin geldi.
''Başkomiserim size bi kutu geldi. Güvenlik kontrolünden geçti, temiz.''
Başkomiser Yiğit zarfı bir kez elinde sallayıp içinde ne olduğunu anlamaya çalıştı. Zarfta ne olduğunu anlayamayıp açmaya başladı. Zarfı açtığında ise içinde bir zarf daha vardı. Zarfın içinden yeni çıkan zarfta Cansu'nun ismi yazıyordu. Yiğit zarfı Cansu'nun eline verdi. Cansu kendisine uzatılan zarfı açtığında ise bu sefer farklı bir zarfla daha karşılaştı. Bu sefer zarf Berçem'e aitti.
Büroda gelişen bu tuhaf olaylar herkesi şaşkınlığa uğratmıştı. Zarflar teker teker açıldığında ise büyük bir sorunla karşı karşıya olduklarını anladılar. Yiğit 'in elinde olan zarfın içerisinde eski model bir telefon vardı. Telefon bir süre çaldığında Yiğit tereddüt etmeden yanıtladı aramayı.
"Başkomiser Yiğit?"
"Sana gönderdiğim zarflara iyi bak Başkomiser. Olayı çözersen Ayşe'nin yerini bulacaksın. Unutma sadece 36 saatin var. Yoksa polisi unut!" Telefon birden suratına kapandı Yiğit'in.
"Kim bu?" Bu sefer konuşan uzun süredir sessizliğini koruyan Emire'ydi.
"Ivan Nicolai." Diye onu yanıtladı Batuhan.
Işler sarpa sararken herkes ne yapacağını şaşırmıştı.
"Cansu senin zarfın da ne var?" Diye konuştu Berçem.
Cansu zarfın içerisindekileri masanın üzerime doğru döktü. Bazı fotoğraflar vardı bu zarfta. Ama fotoğraflarda tek görünen koca duvarlar ve üzerine sıçramış kan lekeleriydi.
"Ne demek oluyor tüm bunlar Yiğit?"
"Bilmiyorum Berçem, sende zarfına bak."
Bu sefer zarfta bulunan fotoğraflar yeniden masaya döküldü. Bu fotoğraflar bir olay yerine aitti.
Buraya kadar her şey zaten oldukça tutarken durumu daha da tuhaflaştıran bir detay vardı.
Ceset nerede?
Aylar sonra yeni bölüm!
Sizce neler olacak?
Hadii bakalım size keyifli okumalar. 😍Bölüm sonu yorum yapmayı unutmayın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUSURSUZ CİNAYET YOKTUR!
Mystery / ThrillerGecede kaçışan katiller, toprağı yutmuş bedenler. Acımasızca terkedilmiş cesetler. Gecenin sessizliğinde sert adımları ile. Peşindeler, ay ışığında kaybolanların. Bazen tedirgin adımlar, ürkek bakışlar. Fakat daima asillikleri ile ilerleyen şöval...