Istanbul Cinayet Şube ekibi, Adli Tıp ve Kriminal Laboratuvarda ki arkadaşlarıyla olaysız geçen bir sabahta kahvaltı yapmak için sahil kenarına geldiler.
"Valla Başkomiserim, çok iyi düşündünüz bu kahvaltı işini. Ne zamandır böyle sessiz sakin vakit geçirememiştik."
"Aman Abdullah tahtaya vur. Iyi dediğin 3 gün yaşamıyor kardeşim." Biraz sitemli bir şekilde cevap veren Berçem, arkadaşının bozulduğunu anlayıp omzuna vurarak şaka yaptığını dile getirdi.
Bütün ekip keyifli bir sohbet eşliğinde kahvaltısını bitirip artık son çaylarını içmeye başladılar. Eh görev beklemezdi nihayetinde.
"Başkomiserim ben bir lavaboya gideyim ondan sonra kalkalım olur mu?"
"Tamam Beyza. Sen gelince kalkarız." Beyza restauranttan içeri girdiğinde lavaboların olduğu koridorda ilerlerken soğuk hava deposu olduğunu tahmin ettiği yerden kuvvetli iniltiler duymasıyla ayakları ondan bağımsız depoya doğru ilerledi.
"Hey! Kim var orada?" uzun olmayacak ama kısa da sayılmayacak bir zaman sonra nihayet içeriden ses gelmişti.
"Y-yardım et! L-lüt-"
"Tamam sakın ol, yorma kendini! Kapının önünden çekil. İçeri giricem!" Beyza ne kadar kapıyı zorlasa da gücünün tükeneceği anda son bir kuvvetle kapıyı açmayı başardı. İçeri girdiğinde yerde yatan adama doğru ilerlediğinde odada ki yoğun badem kokusu kanını dondurmaya yetmişti. Sabah son dakika saçına taktığı fuları çıkartıp ağız çevresine sarmış kendini koruma altına almıştı. Adamın yanına gidip nabzını kontrol ettiğinde adamın öldüğünü anladı. Beyza aklında ki ihtimalin ne kadar gerçek olmamasını istese de yine de emin olmak zorundaydı. Adamın gömleğini tamamen soyup derisinde meydana gelecek olan belirtileri beklemeye başladı. Ortalığı boş yere telaşa vermek istemiyordu.
Adamın bedenini incelediğinde derisinin bazı yerlerinde gördüğü kırmızılık, göz bebeklerinin kırmızıya dönmesi, burundan akan pembemsi kan şüphelerini ne yazık ki doğru kılıyordu. Bu durumda kanı biraz daha donuyor ellerinin titremesine mani olamıyordu. En sonunda eline aldığı telefonla Başkomiser Yiğit'i aradı.
"Beyza, kızım nerede kaldın sen. Seni bekliyoruz bir saattir." Başkomiserin sitemli sözlerine ekip arkadaşları gülmekle yetindi.
"B-başkomiserim ekipte ki herkes yanınızda mı?"
"Evet herkes yanımda da Beyza bir sorun mu var?" ekipte ki herkes Yiğit'in yüzünde ki bariz korkuyu hissetmiş ve fazlasıyla tedirgin olmuşlardı.
"Başkomiserim telefonu hoparlöre alır mısınız?" Başkomiser bir sorun olduğu anlamış ve gergin bir şekilde telefonu hoparlöre alıp masaya bırakmıştı.
"Aldım Beyza, seni dinliyoruz."
"Soğuk hava deposundayım, maktül 20'li yaşlarda erkek."
"Beyza ne demek maktül! Geliyoruz bekle!"
"Hayır! Başkomiserim sakın gelmeyin."
"Ne demek gelmeyin Beyza. İçeri de bir ceset var!"
"Ölüm nedeni SİYANÜR!" Beyza'nın yanına gitmek için hareketlenen ekip, siyanür lafını duydukları an oldukları yerde kalmışlardı.
"Beyzacım ben Cansu. Ölüm nedeninin siyanür olduğundan nasıl emin olduğunu bana anlatır mısın, bulguların neler?"
"Cansu abla deride yer yer kızarmalar var, göz bebeği tamamen kırmızıya dönmüş, ölüm gerçekleşmeden önce burun kanaması gerçekleşti ve ardından hipoksi şok. Ve-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUSURSUZ CİNAYET YOKTUR!
Mistero / ThrillerGecede kaçışan katiller, toprağı yutmuş bedenler. Acımasızca terkedilmiş cesetler. Gecenin sessizliğinde sert adımları ile. Peşindeler, ay ışığında kaybolanların. Bazen tedirgin adımlar, ürkek bakışlar. Fakat daima asillikleri ile ilerleyen şöval...