Nefret

100 6 0
                                    

İçeri çok yakışıklı bir çocuk girmişti.Kapının girişinden adımını atar atmaz  bütün gözler ona çevrilmişti.Uzun boylu ve esmer bir çocuktu.Saçları gür ve simsiyahtı.Gözleri kahvenin en koyusu,en karanlığı olan bir kahverengiydi.Neredeyse siyahtı.Vücudu kaslı ve iri yapılıydı.Çok sert bir görünüşe sahip değildi.Öyle korkutucu bakışları,çatılı kaşları yoktu.İri gövdesi bir  tehdit unsuru gibi durmuyordu.Daha çok heybetliydi. Hatta sevimli ve tatlı bir hali bile vardı. Sanki bu onu aşırı yakışıklı yapmıştı(!). Her zaman gülüyormuş gibi bir hali vardı. Gözleri alaycı bakar gibiydi. Ama kesinlikle küçümseyici bakmıyorlardı. İçten gelen bir samimilikle sınıfın ortasına kadar ilerledi ve yeni sınıf arkadaşlarına bakarak gülümsedi. Gülümsemenin ona ne kadar yakıştığını biliyor muydu acaba??

Öğretmen bu yeni gelen çocuğu sınıfa tanıştırma işine başlamıştı bile!!

-"Deniz okulumuza yeni geldi arkadaşlar. Bu son seneyi bizimle burada geçirecek. Umarım iyi anlaşırsınız. O gerçekten iyi biri sizinde onu seveceğinizden eminim doğrusu ama yine de bir sorun olmasını istemiyorum!"bu son sözleri bir uyarı gibi bütün sınıfın gözlerinin içine bakarak söylemişti. Özellikle de  Meleğe!.. Anlaşılan bir şeyler biliyordu. Tabii ki de onun da kulağına gitmişti bu olanlar. Daha ilk günden, yeni eğitim öğretim yılının ilk dakikasından okulda bir olay olması canını sıkmıştı olmalıydı. Bu okulda hiçbir şey gizli kalmaz mıydı yaa?

Her şey ne çabuk duyuluyordu böyle. Öğretmen yeni gelen yakışıklı çocuğa boş olan bir yere oturmasını işaret ettikten sonra masasına döndü. Arkalara doğru ilerleyen Deniz, cam kenarında ki en arkada bulunan yerine otururken yanından geçtiği kızlar dönüp ona bakıp durmuştu.

Sanki bir  yunan tanrısı görmüş  gibi ağızlarının suyunu akıtarak onu süzüyorlardı. Şeker gibi erimişlerdi çocuğun karşısında.. Melek sinirle dişlerini sıktı. Kendi üzerinde ki ilginin bir başkasına kayması canını sıkmıştı. Gerçi ona neydi canım!! Boş vermeliydi. Alt tarafı bir çocuktu işte. Yeni geldiği için milletin onunla ilgilenmesi normaldi. Yoksa herkes bilirdi burada kimin sözünün geçtiğinin, kimin ilgiyi sürekli kendisinde topladığını.. Geçici bir şeydi şu anda yaşanan. Sebebi de meraktı.

Yine de farklı bir şey gören ve onun ne olduğunu anlamaya çalışan yaratıklar gibi davranan bir avuç aptalın sinirlerini bozmasına engel olamadı. Niye umursuyordu ki!? Allah aşkına alt tarafı iki kolu, iki bacağı, bir kafası olan diğer insanlara benzeyen sıradan bir çocuktu işte. Sadece yeni gelmişti. Anlamıyordu yani neydi bu kadar merak! Bu kadar ilgi..

Kendi peşinde kuyruk olan şu salak kızlar neden onun ağzının içine düşecek gibi oluyordu ki? Anlayamıyordu. Gerçi bu kadar şaşırmamak lazımdı ne de olsa bu onların karakterist özelliğiydi öyle değil mi? Kendi ağzının içine de düşmemişler  miydi bir zamanlar? Hoş hala yaptıkları şeydi..Her dediğini yapmak için etrafında pervane olmuyorlar mıydı daha on dakikası öncesine kadar!? Bu gerçeği bilmesine rağmen bu kadar çabuk ilgi kaybetmek Meleğin canını sıkmıştı. Bu sürtüklerin ne mal olduğunu çok iyi biliyordu.

Yeni bir oyuncak bulmuş bebekler gibi davranıyorlardı ama ufak bir ayrıntı vardı ortada. O bir kenara atılabilecek bir oyuncak değildi. İlgiyi hemen kaybedecek kadar basit görünüşlü biri hiç değildi. Bu gerçeği unutmamaları gerekiyordu. Bunu en kısa zaman da çok iyi hatırlatması lazımdı. Gerekirse o beyinsiz kafalarına sonsuza dek kazırdı.

Ama Pelin'in bakışlarını gördükçe, sanki çocuğu gözleriyle yiyormuş gibi baktığını bu kadar fark ettirircesine davrandığını algıladıkça  sinirleri bir anda tavan yaptı. Oysa o sakin olmaya çalışıyordu. Bu kız kendini ne sanıyordu böyle? Kendi krallığın da kimin gözünün önünde kiminle yiyişiyordu?? Bu, bugün içerisinde ikinci kere olmuştu ve Melek bu soruyu ikinci kez sormuştu. Melek, tekrarlardan hoşlanmazdı. Özellikle yapılan ikinci hatalardan..İkilettirilmekten ise hiç mi hiç hoşlanmazdı. Bu çok fazlaydı!!!

Sakin olmaya çalıştı. Durup düşündü bir an. Kendi ile boy ölçüşemeyecek sıradan bir çocuğu mu kıskanıyordu şimdi? Kendi haline güldü. Ne aptalcaydı. Gören duyan da o çocuğu gerçekten kıskandığını sanırdı. Kıskanmıyordu oysa!! Kıskanmayı bırak ilgilenmiyordu bile..Hem kıskanacak bir şey de yoktu ortada. O kimdi ki?? Neyin nesi oluyordu? Kendisinin neyi oluyordu? Umrunda bile değildi..

Kaşlarını çattı ve arkadaşlarına kötü kötü baktı. Meleğin bakışlarını üzerinde hisseden Pelin ve diğer kızlar gözlerini istemeyerek de olsa çevirip  dönüp bir anlığına  ona baktı. Hayret çocuğun üzerine yapışmış gözlerini zorda olsa ayırmayı başarıp  krallığın gerçek sahibine -efendilerine- bakabilmişlerdi. SONUNDA!!

Gözlerini kısarak onlara ters ters baktı. Kızlar yutkunarak, istemeselerde önlerine dönmek zorunda kaldı. Çocuk, kızların baktığı yere bakınca Melek'te ona baktı. Bir an göz göze geldiler. Ters ters bakışlarını sürdüren Melek, ona da kötü kötü bakmaya devam etti.

Sakinleşmeye çalışırken yine sinirlenmişti işte ve bu sinirinin sebebi şu karşısında duran çocuktu. Kendisine anlamsızca bakan o güzel  gözler yüzünden bütün ilgi kendi üzerinden ona doğru kaymıştı ve bu hiç te iyi bir şey değildi. Hatta kabul dahi edilmezdi. Bu düşüncenin verdiği rahatsızlıkla gözleri daha da kısıldı. Otoritesini sağlamlaştırmaya çalışıyordu ama her şey ters gidiyordu. Gelen üst üste geliyordu.

Sanki herkes kendi arasında anlaşma yapmış gibi söz birliği ile bu güzelliği çıldırtmak ister gibiydi. İçinde çok büyük bir öfke belirdi. Sebebini bilmediği..

Sinirle önüne döndü. Kalemiyle oynayıp duruyordu. Deniz şaşırmış bir halde bir süre daha Meleği süzdü ve onun bu hareketlerine bir anlam veremeyince o da önüne döndü. Alay edercesine dudak bükmüştü.

Bu yeni gelene kim olduğunu öğretmesi, kendini tanıtması gerekecekti anlaşılan! Hemen yapsa iyi olurdu. Kurduğu imparatorluka her şeyin yolunda gittiğinden, istediklerinin olduğundan emin olmak istiyordu. Melek, bütün ders boyunca sinirden ayağını sallayıp durdu. İçinden birden başlayarak sayıyordu sakinleşmek için.

Tırnaklarına vurup durduğu kalemi ritmik sesler çıkarıyordu. Her beş sayı ilerleyişinde içine sakinleşmesine yardımcı olacağını umduğu kısa nefesler çekip duruyordu. Tekrar saymaya başladığındaysa hızla burnundan dışarı veriyordu. Bu sırada tırnaklarına vuran kalemi daha da hızlanıyor, ayakları daha bir sertlikle sallanıyordu. Gözleri daldığı sıranın üzerine sanki çok şaşıracağı bir şey görmüşçesine bakıp kalıyor ve kocaman açılıyorlardı.

Biri onu bu halde görse bir şeye çok çok sinirlendiğini düşünürdü. Sanki değilmiş gibi.. Aman ne büyük değişiklik (!)

Aklında ki tek şey ise intikam düşüncesiydi ve 1519'a kadar saymasına rağmen hala sakinleşebilmiş değildi.1520'de aldığı nefesin sonunda  zil çalmayı başarabilmişti sonunda..Büyük bir hırsla sırasından fırlayarak bütün gözlerin merakla ona dönmesine neden oldu. Umrunda da değildi açıkçası. Nefes alamıyordu. Rahatlamaya ve bu rahatsız edici düşüncelerden kurtulmaya ihtiyacı vardı. Aksi halde birini öldüerebilirdi. O derece sinirliydi ve canı çok sıkılmıştı!!

Bir türlü sakin olamıyordu. Kafayı yemek üzereydi. Başı kazan olmuş gibi ağrıyordu. Kendini çok kötü hissediyordu. Baş ağrısından kafasının balon gibi şişip her an patlayabileceğini düşündü. Çok komik bir durumdu değil mi(!)???

Neden diye düşündü bir kez daha. Neden neden neden??! Neden bir türlü sakin olamıyordu? Neden hep sinirliydi? Neden hep böyle mutsuzdu? Neden?...

Bu soruların cevabını veremiyordu belki ama bir şeyi çok iyi biliyordu. Hatta hayatında en iyi bildiği şey..

Bu hayatta her şeyden, herkesten nefret ediyordu!!! Hayatında olan, en yakınım deliklerinden yolda ki herhangi birinden de. Ve en kötüsü ise Kendinden bile..

KARANLIKTAKİ IŞIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin