Ah, selam. Ben Jungkook. Hikayeme hoş geldiniz.
Ailem Busan'a çok yakın bir kasabada küçük bir balık restoranı işletir. Kardeşim de onlara yardım eder. Herkes benim de ömrümü o kasabada geçireceğimden eminken, bir gün garip bir şey oldu.
Ben lisedeyken bir gün okul müdürü evimizi aradı ve annem ve babamla görüşmek istediğini söyledi. Açıkçası endişelenmiştim. Biraz hayta ve yaramaz bir öğrenciydim ama sevimliliğimle olayların içinden bir şekilde sıyrılmayı hep başarırdım. Bu sefer ne olmuştu, müdür annemleri çağırmaya neden karar vermişti, hiçbir fikrim yoktu.
Annem babam ve ben, okuldan sonra tedirginlikle müdürü odasına girdiğimizde gördüğümüz manzara biraz ilginçti. Okul müdürü, müdür yardımcısı, matematik öğretmenim ve resim öğretmenim oturmuş bizi bekliyorlardı.
"Bay ve Bayan Jeon, hoş geldiniz! Oturun lütfen."
Okulun tüm yönetim kademesini bir odada toplamayı başardığımı fark eden annem bana "evde seninle görüşeceğiz" içerikli bakışlar atarken babamın da "şimdi ne yaptı acaba bizim hayta" diye içinden sövdüğüne emindim. Ensemden terler akmaya başladığını hissedebiliyordum.
Basit ve kibar selamlaşmaların ardından, matematik öğretmenim söze girdi.
"Biliyorsunuz ki Jungkook'un matematikle pek arası yok. Bu sınav sisteminde ise matematik yapmadan düzgün bir okula girmesi mümkün değil. Hem zaten kendisi de bir hedefi olmadığını söylüyor.
"Biz de Jungkook'un durumunu biliyoruz. Akademik olarak çok başarılı değil maalesef. Ama liseyi bitirdiğinde aile restoranımızda çalışır diye düşünüyoruz. Kendisinden beklentimiz bu yönde."
Ailemin bana olan güveni gerçekten de göz yaşartıcıydı. Fakat bununla birlikte, benim de halimden memnun olduğum ve hayalimde çok büyük ufuklar olmadığı doğruydu. Sabahları güneş daha doğmadan tekne ile açılmak ve ağları atmak hoşuma gidiyordu. Sonrasında daha üstüm kurumadan gömleğimi geçirip su damlayan saçlarımla okulun yolunu tutuyordum. Akşam çıktığımda içi balık dolu kovaları tekneden restorana taşıyıp temizlemeye koyuluyordum. Akşam restoranı kapattığımızda ise kardeşim ve ben temizlik yapıyor sonra da hava çok soğuk değilse yüzmeye gidiyorduk. Kardeşim Beomgyu ergenliğinin başındaydı ve tam bir enerji yumağıydı. Aramızda 4 yaş olmasına rağmen, tam bir bebek gibi davranıyordu ve kıçını sürekli ben topluyordum. Ah, sevimli şey, küçükken tam bir baş belasıydı.
Neyse, konumuza geri dönelim. Yaşantım az çok bu şekildeydi ve mutsuz değildim. Büyük hayallerim yoktu.
Derken resim öğretmenim lafa girdi,
"Ama Jungkook'un resim konusunda çok yetenekli olduğunu da biliyorsunuzdur sanırım."
Annem ve babamın şaşkın suratları hiçbir fikirleri olmadığını ele veriyordu. "Ö.... Öyle mi..."
Bunu bilmemeleri normaldi çünkü aslında ben de bilmiyordum. Resim dersinde bir şeyler çizdiğim zaman hoca güzel yorumlar yapardı ve ders aralarında arkadaşlarımın resimlerini çizip, aklıma gelen bir şeyleri kararlamayı çok severdim. Ama hepsi bu kadar.
"Jungkook'un yaptığı resimlerde özel bir şey var. Özellikle doğayı çok güzel resmediyor. Guaş ve yağlı boyayı kullanımında hiç eğitimi olmamasına rağmen büyük bir ustalık var. Hepsinden daha önemlisi çok canlı ve hareketli dokular yaratıyor. Jungkook bu konuda parlayan bir maden gibi"
"Ne?!"
Müdür ve müdür yardımcısı memnuniyetle kafalarını sallarken, annem babam ve ben şoke olmuş durumda öğretmenimi dinliyorduk. Konuşmaya devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
10 Temel İlke -Yoonkook-
FanfictionAh, selam. Ben Jungkook. Hikayeme hoş geldiniz! Seul'e ilk geldiğim sene sudan çıkmış bir balık gibiydim. Ve sudan çıkan balıklar hep çırpınır. Bunu en iyi ben bilirim. Bu dediğime insanlar inanmıyor ama size de söyleyeyim. Tüm denizler aynı değil...