"Beomgyu götür şunları!"
"Bu kim?"
"Kapa çeneni ve git!"
Kovaları kardeşimin eline tutuşturup telaşla önlüğümü çözdüm ve bir yerlere fırlattım. Normalde üstüm başım bu şekildeyken asla servis alanına girmezdim ama Min Yoongi beni çoktan görmüştü ve gözlerini üzerimden ayırmıyordu.
Buz dolabındaki aksime bakıp saçımı olabildiğince düzelttim ve deniz kenarındaki masalardan birinde oturan Min Yoongi'nin yanına gittim.
"Bay Min! Beni nasıl buldunuz?"
Bir elinde sosa batırdığı Jumbo karidesi tutarken diğeriyle boşalmış minik soju kadehini çeviriyordu. Bu bir anlamda "bardağımı doldur" demekti. Bir şişeyi bitirmişti bile. Servanttan bir yenisini alıp kadehini doldurdum.
" Karides ızgaranız çok lezzetli."
Ona yaklaşıp sesimi alçaltarak sordum. "Bay Min, burada ne işiniz var?"
Yüzünü buruşturup "Ufff..." dedi. Hiç acele etmeden karidesi ağzına attı ve şapırdatarak yedi. Bence biraz çakırkeyifti.
"Ne var yani, bu küçük ve tatlı kasabayı ziyaret edemez miyim?"
Kızarıp çatlamış ellerimi saklamaya çalışarak arkama aldım. Rahatlığı beni germeye başlamıştı. Kafamı eğip stresle gülümsedim. Şu an benim bölgemdeydi. Yapıp söyleyebileceklerinin sınırlarını tahmin edemediğimden alttan almaya karar verdim.
"Haklısınız. Kabalık ettim. Sizi burada görünce çok şaşırdım... Bağışlayın. Hoş geldiniz."
Bunu söylerken yarıbelime kadar eğilmiştim.
Acele etmeyerek önce ağzını, sonra ellerini peçete ile sildi. Peçeteyi katlayıp masaya koydu. Yüzüme baktı. Gözlerini kıstı.
"Kırılmışsın." Dedi. "Bana kırılmışsın. Gözlerin kırgın bakıyor."
Gözlerim ona değil yere bakıyordu. "Size öyle geliyor Bay Min." Dedim sessizce.
Bu sırada masaya elinde tepsi ile yaklaşan babamı görünce duruşumu birazcık olsun düzeltmeye çalıştım. Babam, karides ve meze dolu tabakları masaya yerleştirdi.
"Yoongi taa Seul'den seni görmeye gelmiş, neden bekletiyorsun arkadaşını ha?"
Arkadaşım mı? Min Yoongi babamla mı konuşmuştu?
"Jungkook'a kızmayın Bay Jeon... ona sürpriz yapmak istedim ben."
"Peki öyleyse" dedi babam şevk ile Min Yoongi'nin omzuna vurarak. Babamın eli öyle ağırdı ki, Min Yoongi'nin narin cüssesi neredeyse masaya yapışacaktı. Gülmeden edemedim.
"Yoongi gibi iştahı açık arkadaşlarını getirsene hep. Neydi geçen sene gelen o çöp gibi oğlan... Jimin miydi? Hiçbir şey yememişti... O napıyor?"
"Mezun oldu." Dedi Min Yoongi. Benim yerime cevap verdiğine sevinmiştim.
"İyi iyi... Olsun tabi... Yarın balığa geliyorsun değil mi?"
"Bay... yani Yoongi... hyungu balığa mı çağırdın baba?"
Ne oluyordu lan? Min Yoongi kaç saattir burada oturuyordu? Ben yokken ne muhabbet dönmüştü böyle? Muhteşem bir absürd filmin içinde gibiydim. Min Yoongi hoşnut bir şekilde kafasını salladı, ağzındakini yuttuktan sonra,
"Çok isterim bay Jeon. Uyanabilirsem geleceğim. " dedi.
"Jungkook ben çıkıyorum. Saat benim gibi yaşlı bir adam için geç olmuş. Siz Beomgyu ile kapatıp çıkarsınız. Yoongi'den de hesap alma sakın. Bu akşam benden. Ben böyle iştahlı karides yiyen adam görmemiştim ne zamandır."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
10 Temel İlke -Yoonkook-
FanficAh, selam. Ben Jungkook. Hikayeme hoş geldiniz! Seul'e ilk geldiğim sene sudan çıkmış bir balık gibiydim. Ve sudan çıkan balıklar hep çırpınır. Bunu en iyi ben bilirim. Bu dediğime insanlar inanmıyor ama size de söyleyeyim. Tüm denizler aynı değil...