"Beni çok aradın mı Jungkook? Özür dilerim her şeyi bırakıp gittiğim için..."
Dediklerine bir anlam veremesem de, yüzündeki samimiyete yenilmiştim. İçmişti ama o kadar da içmemişti. Küçük cüssesiyle şimdi önümde iyice küçülmüştü.
"Bay Min..."
Bana bakmadı. Dudaklarından hafifçe öptüm.
"Bay Min!"
Kafası hala önünde eğikti. İki elini belime yerleştirdi. Ellerim mermere dayalıydı.
"Yoongi!"
Bunu söylememle Min Yoongi dudaklarıma yapıştı ve beni sertçe öpmeye başladı. Belimden tutup üzerime eğildi. Ne olduğunu anlayamadığım kısa bir duraklamadan sonra ben de ona karşılık verdim. Birlikte olduğumuz akşamdan farklı bir şeyler vardı. Daha önce beni kırmamak, incitmemek için nazik davrandığını hissetmiştim. Beni kavrayışı farklıydı. Beni öpüşü farklıydı.
O zaman anladım ki o da genç bir adamdı. Benden sadece birkaç yaş büyük. İnsanların ona biçtiği ölçüde kendini sorumlu hisseden, genç zeki bir adam. Buraya gelmekle sıyrılmak istiyordu bu kimliğinden. Bay Min değil Yoongi olmak istiyordu. Hocam değil arkadaşım olmak istiyordu. Hepimiz gibi bir şeylerden kaçmak istiyordu. Yine... Bunun ne olduğunu bilmezsem yaşadığımız şey doğru olmayacaktı.
"Yoongi, Yoongi, Bay Min..."
Ben geri çekildikçe dudakları boynumda turlar atıp göğsüme doğru inmiş, belimdeki elleri ise tişörtümün uçlarını bulmaya çalışıyordu. Kendimi istekle ona bastırdığımı fark etmemle sağduyum devreye girdi. Ellerini yakaladım ve biraz da güç kullanarak aramızda birleştirdim. Alnımı alnına dayadım ve nefesimin biraz normale dönmesini bekledim.
"Burada olmaz Yoongi..."
Kafasını sallayıp elindeki ellerimi okşadı.
"Haklısın. Özür dilerim. Biliyorum... Ben, gerçekten seninle konuşmaya geldim. Fazlası için değil."
"Size kızmadım. Sadece burası uygun değil... Yani ailemin..."
"Jungkook-ah, anladım." Dedi kararlı bir sesle kafasını kaldırırken. "Sadece, seni çok özlemişim. Kendime hakim olamadım bir an."
"Ben de sizi özlemişim." Dediğimde ise gözlerimiz buluştu.
Şimdi ev sahibi bendim. Kendini bırakmak isteyen de Bay Min. Ya da bu geceki adıyla Yoongi.
"Gel, rahatça otur." Dedim, onu elinden tutarak servis alanına getirirken. Deniz kenarındaki masalardan birine oturttum onu.
"Başka bir şey yemek ister misin?"
Elini karnına götürüp başını iki yana sallayarak gülümsedi. "Hayır. Bir ömür yetecek kadar karides yedim."
"Evet babam çok mutlu olmuş."
"Babanla çok iyi anlaştık. Tatlı bir adam."
"Öyledir..."
Oturmadan servanttan bir şişe soju ve iki mink kadeh daha alıp masaya koydum. Ve dostça karşısına oturdum. Onu bir daha hiç görmeyeceğimi düşünmüştüm. Özlemeyeceğimi. Oysa onu köpek gibi özlemiştim ve böyle gelivermesi...
Kimsenin olmamasından ve loş ışıklardan cesaret alarak masanın üzerindeki elinin üzerine koydum elimi. Onu sorguladığımı düşünmesini istemiyordum.
"Nasıl buldunuz burayı?" Hala ona nasıl hitap edeceğim konusunda rahat değildim. O ise bunu önemsemiyor gibiydi.
"Jimin tarif etti."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
10 Temel İlke -Yoonkook-
FanfictionAh, selam. Ben Jungkook. Hikayeme hoş geldiniz! Seul'e ilk geldiğim sene sudan çıkmış bir balık gibiydim. Ve sudan çıkan balıklar hep çırpınır. Bunu en iyi ben bilirim. Bu dediğime insanlar inanmıyor ama size de söyleyeyim. Tüm denizler aynı değil...