Asansörle yukarı çıkarken inip binen tiplere baktığımda, gerçekten burada ne işim var diye düşünüyordum. Şehrin jet sosyetesinden insanlar, marjinal sanatçı tipler ve ben Jeon Jungkook aynı havayı soluyorduk.
Min- Ji beni birkaç kere daha arayıp stüdyoya mutlaka beklediğini söyleyince daha da ayıp olmaması için çaresiz kabul etmiştim. Üstelik, Min-Ji bu küçük çabam karşısında bana bir ücret dahi ödeyecekti.
"Jungkook, tatlım hoş geldin. "
"Merhaba."
İçerisi düşündüğümden kalabalıktı. Işıkçı, makyöz ve stilistler çekim için gelmişlerdi. Min Ji beni kolumdan tutup genç bir adama takdim etti.
"Jungkook, bu Minho, benim asistanım. Bu da Jungkook Minho. "
Minho Hyung arkadaş canlısı biriydi. Adını çok duymuştum. Birkaç kez aynı ortamda bulunmuştuk ama hiç tanıştırılmamıştık. Hoseok Hyung'dan da birkaç yaş büyüktü. Min Ji'nin atölyesi, sergileri, yönetim ile ilgili her şeyle o ilgileniyordu. Japonya'da fotoğraf okuduğu için bizim tayfadan daha farklı bir bakış açısına sahipti. Ne zaman bir yerlerde bir şey anlattığını duysam dediklerine dikkat kesilirdim.
Makyajdan sonra beni stüdyoya aldıklarında ışıkları ayarlamaya başladılar. Stüdyodaki herkes tüm dikkatiyle bana bakıyordu. Ve ben, bana verilen "otur, kalk, biraz sağa, başını biraz eğ" gibi komutlara uymaya çalışıyordum. İlginin bu kadar üzerimde olmasına hiç alışkın olmadığım için başlangıçta çok heyecanlandığımı söylemeliyim.
Bu heyecan, Min-Ji'nin gelmesi ve fotoğraf makinesinin arkasına geçmesiyle doruğa çıkmıştı. Aksi ya da despot değildi fakat stüdyoda patronun o olduğunu herkese hissettiriyordu. İnsanların korku değilse bile bir gerginlik yaşadıklarını görebiliyordum. Fakat Min-Ji kısa zamanda öven sözlerle beni rahatlatmıştı.
"Evet, Jungkook, harikasın. Şimdi çeneni biraz indir lütfen... Çok güzeeel. Şimdi o güzel gözlerinle bana bak. "
Yanındakiler beni adeta nefis bir yemekmişim gibi süzdüklerinde biraz gururumun okşandığını itiraf etmeliyim. Buna Min-Ji'nin iltifatları da eklenince kendimi gerçek bir model gibi hissedip iyice havaya girmiştim.
Sonra stüdyonun kapısı gürültü ile açıldı. Yüzüm oraya dönük olmasına rağmen gözüm ışıklara alıştığı için geleni göremiyordum. Min-Ji arkasını hiç dönmeden otoriter bir sesle sordu.
"Stüdyoma bu şekilde dalma cesaretini kimin gösterdiğini öğrenebilir miyim?"
"Benim Min-Ji'ah. Bir sakıncası mı var?"
Karanlığın içinden gelen ses tanıdıktı. Min Ji için de öyle olacak ki karanlığa döndü ve gelenin yüzünü görmeden konuştu.
"Yoongi. Seni öldüreceğim."
Işığa doğru yaklaştığında ince bedenini seçebildim.
Min Ji beni ve stüdyodaki herkesi bir kenara bırakarak Min Yoongi'ye doğru ilerledi.
"Nerdesin sen ha, nerdesinn?"
"Ancak vaktim oldu."
Min-Ji ona sarıldıktan sonra parmak uçları ile Min Yoongi'nin saçlarını yüzünden çekti. "Değişmemişsin" dedi. "Yüz hatların belirginleşmiş sadece. "
Ben yüzümde bütün o makyajla yakıcı spotların altında dikilip onları izlerken, diğer ekip de Min-Ji'yi bekliyordu. Tabii ki kimsenin ağzını açıp tek kelime etmeye cesareti yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
10 Temel İlke -Yoonkook-
FanfictionAh, selam. Ben Jungkook. Hikayeme hoş geldiniz! Seul'e ilk geldiğim sene sudan çıkmış bir balık gibiydim. Ve sudan çıkan balıklar hep çırpınır. Bunu en iyi ben bilirim. Bu dediğime insanlar inanmıyor ama size de söyleyeyim. Tüm denizler aynı değil...