Merhaba, Ben Yoongi. Hikâyenin hepsini Jungkook'un anlatmasına izin vereceğimi sandıysanız çok yanıldınız.
Ara tatilin ortasında Jungkook kapımda bitiğinde hem çok şaşırmıştım hem de tereddüt etmiştim. Jungkook çalışmak için çok kararlı bir şekilde gelmişti. Bu yüzden onu reddetmek istemedim. Öte yandan, bana bir hayranlığı olduğunu biliyordum ve sınırı geçmesine izin vermemeliydim. Beni öptüğü gün ona bir tepki vermedim. Çünkü bu sadece utanmasına neden olacaktı. Sonra bu hiç yaşanmamış gibi devam ettim ve en doğrusu da bence buydu. Kendisi bilmiyordu ama Jungkook'un üzerimdeki etkisi... yıkıcıydı. Kendisi farkında olmasa da, bu lanet olası velet hayatıma girdiğinden beri düzgün düşünemiyordum.
Tatilin hemen hemen her günü çalıştık. Ona verdiğim ödevleri eksiksiz yapıyor, ertesi gün yeni sorular ve yorumlarla bana geliyordu.
Jungkook gerçekten çok eğitimsizdi, ve alanla ilgili hiçbir şey bilmiyordu. En basit terimlerden ya da alıştırmalardan haberi bile yoktu. Yaşıtları, onun gibi sınava hazırlananlar, kurslarda dirsek çürütürken, sergilerde kafa patlatırken ya da ajanslarda staj peşinde koştururken, o doyasıya eğlenmiş, teni deniz ve güneşle kavrulmuştu. Sınıf arkadaşlarının çok önceden öğrendiği çok basit prensiplerden bile haberdar değildi. Bazı şeyleri içgüdüleriyle yapıyordu. Doğanın tüm çizgileri ve renklerini gözlerine hapsetmiş gibiydi. Elinin kendine has dokunuşu, çizgilerinin belirginliği, renkleri bir araya getirişi tam anlamıyla olağan üstüydü.
Mesele yetenekse, evet itiraf etmem gerekirdi ki, Jungkook'un olağanüstü bir yeteneği vardı. Ama eğitim hayatım boyunca o kadar çok yeteneğin tembellik, kendine fazla güven ve daha da kötüsü ego yüzünden harcandığını görmüştüm ki, onu bu tuzaktan kurtarmam gerektiğini düşündüm.
Geldiğinde önce Moka Pot'da kahvemizi yapıyor, sonra çalışmaya başlıyorduk. Bazen bilgisayardaki programlar üzerinde duruyor, bazen de eski usul çizimler yaparak çalışıyorduk. Onu zorluyordum, çünkü birinin bunu yapması gerekiyordu.
"Baştan çiz!"
"Dalga mı geçiyorsunuz Bay Min?"
"Ödevini bana yaptırabileceğini mi düşündün?"
"Hayır. Onları siz çizmediniz ki, hepsini ben çizmiştim."
"Evet ama fikri ben vermiştim. Şimdi kendin bulmalısın. "
"Ama... Onları çizmek için saatlerimi vermiştim ben!"
Doğru. Şimdi tekrar yapman gerekiyor. Bu yüzden mızmızlanıp zaman kaybetmek yerine çizmeye "başlaman senin için daha iyi olur."
Gözleri dolmuştu. Gerçekten çok sinirlendiğini görüyordum. Kendimi zor tutuyordum. Kırgın ve savunmasız görünmesi beni deli ediyordu. Ama şu anda geri dönemezdim.
Jungkook farkında değildi, bu çalışmalarla tasarım gözü ve stili gerçekten çok gelişiyordu. Onu zorladığımı biliyordum fakat bunu yapmazsam rehavete kapılıp yerinde sayacaktı. Duygusal olarak bocaladığını görüyordum. Ama buna alışması gerekiyordu. Yoksa sektördekilerle baş edemezdi. Sektör acımasızdı. Emeğin değeri yoktu. Bir haftada onu harcamaları işten bile değildi. Güçlü olmalıydı. Onu kimsenin kırmasına, üzmesine izin veremezdim.
"Neyse... Bugün bayaa yoruldun. Önemli olan öğrendiklerin. Yarın çizersin istersen. Kaçta gelirsin?"
Jungkook farkında olmasa da aslında onun gelip çalıştığı saatler benim de günümü, yalnız ve boş hayatımı renklendiriyordu ve o saatleri iple çekiyordum.
Bana suçlu gözlerle baktı.
"Şey.. Yarın gelemem sanırım. Arkadaşım Jimin. Pek iyi değil. Onu görmeliyim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
10 Temel İlke -Yoonkook-
FanfictionAh, selam. Ben Jungkook. Hikayeme hoş geldiniz! Seul'e ilk geldiğim sene sudan çıkmış bir balık gibiydim. Ve sudan çıkan balıklar hep çırpınır. Bunu en iyi ben bilirim. Bu dediğime insanlar inanmıyor ama size de söyleyeyim. Tüm denizler aynı değil...