Çözdüler zihnimin iplerini, ilk sana koştum. Kan aktı yüreğime ama ben sana hep gül bahçeleri sundum.
•••
"Taehyung?"
Sesi titriyordu. Tek titreyen sesi miydi? Hayır hayır, onun tüm yüreği benliği uçurumlara sürüklenen ruhu titriyordu. Hemen yanı başındaydı, sandalyeye bağlanmıştı gözlerini bir türlü açmıyordu. Korkuyordu, kendisine zarar gelmesinden ziyade diğerlerine bir şey olacak olmasından delicesine korkuyordu SeokJin. Bunu atlatmıştı, ondan bir şekilde sağ çıkabilmişti ama diğerlerinin yapacaklarına olan inancı çok zayıftı.
Yoongi' nin naif ruhunda filizlenemezdi bunlar, dayanamazdı. JungKook' u pek tanımıyordu ama bir şeyleri aşamadığından kendisine ait her şeyi yok etmek ister gibi bir hali vardı. Taehyung... Ah Taehyung. Göklerde süzülen güzel sevgilisi. O bunlar için kocaman bir yüreğe sahipti ama kaburgaları o kadar küçüktü ki, aldığı ilk darbede o kocaman yüreğe batıp oluk oluk kanatıyordu onu. Nasıl dayanabilirdi, onun canından öteydi. SeokJin tüm bunlara nasıl izin verebilirdi?
"Uyan artık, Tae."
Çaresiz bakışları ufak bir kıpırtıyla karşılaşınca yüzü aydınlanmış eğdiği başını kaldırmıştı. Fakat istediği cevap bu değildi. Taehyung başını olumsuz anlamda sallayıp gözlerini biraz daha sıkı kapamıştı.
"I-ıh. Görmek istemiyorum."
SeokJin, başını hemen yanında ki omza düşürdü hafifçe. İpler hareketini kısıtlasa da zorladı kendini, burnu mis kokulu boynuna değince gözlerini kapadı.
"Hemen yanı başındayım, sorun yok. Yara aldım ama yaralanmadım. Aç gözlerini Külyüzü bak buradayım."
Araladı gözlerini, omzunda duran adam doğrulup gözlerinin içine bakınca genzine kadar oturanları yutamadı. Çenesi titredi ilk, gözleri doldu sonra, burnunun direği sızlayıp yavaş yavaş sıyrıldı göz bebeklerinden hüznü.
"Şş, ağlama."
Bu sözlerle Taehyung sessizce akan göz yaşlarına hıçkırıklarını eklemiş, sıkı sıkıya bağlandığı sandalyede çocuk gibi debelenmişti. Yanında duran adamın elinden hiç bir şey gelmezken çaresiz gözlerle bakıyordu SeokJin ona. Sonra, kollarının arkadan değilde hemen iki yanından bağlanmış olmasına şükrederek elinin yanında duran ele uzattı işaret parmağını. Yumuşacık tenine temas etti buz tutan parmak uçları, elinin üstünde hafifçe gezdirip parmaklarına yaşamı öğretti.
Taehyung kesilen hıçkırıklarının ardında kalan iç çekişleriyle birlikte tüm cesaretini toplayarak bakmıştı SeokJin' e. Korkuyordu, çok korkuyordu ama yapamazdı. Güçlü olmak zorundaydı, hayatı boyunca bu zorundalığın boyunduruğu altında yaşamıştı, bundan sonra da yaşayacaktı.
"Özür dilerim."
Sesi cansızdı, gözleri kızarmış güzel yüzü göz yaşlarıyla ıslanmıştı. SeokJin gülümsedi, acı doluydu belki ama yine de ferahtı.
"Suçun yok, bunca isin kirin içinde öylece kalmışsın sen. Dokunamamış hiç biri sana."
Tae, yüzünü adamın omzuna süreleyip kıkırdadı.
"Seni hep kandırdım."
"Olsun," dedi SeokJin. Yüzünde amansız bir gülüş ruhunda korkusuz bir yürüyüş vardı. " yine de tertemizsin."
Sessizlik çöktü aralarına. Ne yapacaklarını, hatta yaşayıp yaşamayacaklarını bile bilmeden öylece oturuyorlardı.
"TaeTae, eğer seçim şansın olursa yaşamayı seç." İtiraz etmesine bile izin vermeden hızlıca atıldı siyah saçlı adam. "İnan bana, aynı şeyleri kaldıracak başka bir karakterim yok benim. Tüm her şeyimi bunda tükettim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Three Steps to Stars | TaeJin
Fanfiction[ tamamlandı ] Dram / Gerilim / Cinayet Taehyung, yaşama tutunmak için silinen tüm izleri tekrar yaşamaya başlar, ❝Cehennemdeyim. Senin yerin buradan 7 kat yukarda, sana yakarışlarımı dinle, sana feryatlarımı dinle Külyüzü. ❞