Gök yutmuş onu burada, yağmur yağar yakında.
•••
"Pekala Jimin, çok zor olmasa gerek. Hadi bakalım."
Zile uzanan eli tekrardan geri çekilmiş fakat bu kez yüzüne yaslanmıştı. Tek yapması gereken zile basmak ve durumu açıklamaktı. Derin bir nefes daha doldurup ciğerlerine kendi kendine verdiği gazla basmıştı zile. Ardından oluşan sessizlik onu huzursuz ettiğinden ve her an fikrinden cayabileceğinden kapıyı yumruklamaya başladı. Endişeyle alt dudağını dişliyor, ard ardına kapıyı yumrukluyordu. Cevap alamayınca geri çekilip içini çekti. Çok huzursuzdu, mantığını tamamen arkalara atıp duygularının onu götürdüğü yere getirmişti, ona göre bu tamamen önseziydi. Aklı çalışmayı keserse iç güdüleri onu yaşamda tutabilirdi, çocukluğundan beri başı sıkıştığı an iç güdülerine sığınmıştı Jimin.
Pişman değildi, aksine bu yüzden cici annesinde bıraktığı kesik izine bayılıyordu, bedel olarak babasının güvenini tamamen kaybetmek pekte umrumda değildi çünkü sormamıştı. Ona neden yaptın demek yerine bunu nasıl yaparsın diye cümleye başlamıştı. Küçük bir çocuktu oysa, bir çocuk birisine durduk yere neden zarar vermek istesindi ki? Babasının kapanan gözlerine karşın donuk bir maske takıp her şeyi içine atmaya başlamıştı. Pişman değildi, olduğu kişiden masumluğunun ondan çalınmasından nefret ediyordu ama yaptıklarından pişman değildi.
Çatılan kaşlarıyla kapıyı tekrar yumruklamak için ileri atıldığında kapı açılmış ve dengesi uçup giderek bedenini külçe gibi yere bırakmasına sebep olmuştu.
HyungMin, yastığı kulaklarına sımsıkı kapamış, tüm gece kırpmadığı gözlerine inat birazcık uyuyabilmek için her şeyi yapmıştı. Bir saat uyuma hayalleri artık on beş dakikaya düşmüştü. Tek istediği derin güzel bir uykuydu. Yastığı biraz daha sıktığında zil sesi ile kaşları çatılmış doğrulup kulaklarında ki sesi azaltması için özel olarak tasarlanan süngerimsi yapıları çıkarmıştı. Birden sesler fısıltı misali kulaklarına doluşup beynine yerleşerek ona tuhaf cümleler sunmaya başlamıştı. Rüzgar hafifçe pencereye vuruyordu ama hayır HyungMin için rüzgar pencereye bir şeyler anlatıyordu. Uğuldaması, öfkelenip celallenerek pencerenin camına çarpması çok fazla sesin birleşerek anlamsız, saçma ama çoğu zaman korkutucu kelimeler oluşturmasına artık dayanamıyordu.
Kaç gündür uyuyamadığını, başındaki korkunç ağrıdan hesaplamak mümkündü. Göz altları çökmüştü, mosmor kalıp göz bebeklerine kadar ulaşan kızıl damarlarla yerleşmişti. Çoğu şeyi algılayamıyordu, Yoongi' nin yokluğuyla işler daha da kötü bir hal almıştı üstelik Hoseok ne kadar saklamaya çalışsa da bazı şeyleri başaramıyordu. Dizleri kötü durumdaydı, babasının hastahanesine yatış yaptırması ve babasının tesadüfen nöroloji servisini kontrole gitmesi ona bir şeyler anlatıyordu.
"Yürüyemeyecek." sesinde ağır hüzünlerin soğuk kanlı savaşında direnen kardelen çiçekleri vardı. "Durumu gittikçe ilerliyor HyungMin, doktoru çaresiz durumda. İlaçlar işe yaramıyor."
HyungMin, bu kez yastığı suratına bastırıp kocaman bir çığlık atmıştı. Yumruklanan kapının seslerine karışıyordu ama umursamadı. Yoongi' yi almışlardı. Onun güzel ruhuna kesikler bırakıp kanadını kırdıktan sonra bırakacaklar ve hadi, yaşa diyeceklerdi. Hoseok' un özgürlüğü iki bacağından güç alıyordu. Biliyordu, göğsüne dolan hava saçlarında raks eden rüzgar yüzünü kesen ayazla yaşıyordu. Bunları ondan almak haksızlıktı. Çok büyük haksızlıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Three Steps to Stars | TaeJin
Fanfic[ tamamlandı ] Dram / Gerilim / Cinayet Taehyung, yaşama tutunmak için silinen tüm izleri tekrar yaşamaya başlar, ❝Cehennemdeyim. Senin yerin buradan 7 kat yukarda, sana yakarışlarımı dinle, sana feryatlarımı dinle Külyüzü. ❞