17 ∝

492 82 67
                                    

Topla yüreğinin parçalarını, gidiyoruz.

•••

Havanın getirisinden değildi bunca soğuk, kemiğine kadar titreten bu his. Gözleri dolu doluydu ama akmıyorlardı hiç, rüzgardan kızarıp sulandığına ikna ediyordu kendini. Bir kaç derin nefes daha çekti gecenin ayazında içine, kaçıp kurtulmak ister gibi kendinden koşar adımlarla gidiyordu kendine. Evinin önünde ki kalabalığın sesini duydu ilkten, fısıltıların çığlık misali kulağını tırmalamasını yok sayamadan ileri atıldı. Sarı şeritlerle evinin etrafı sarılmış, içeri de ki polisler elinde ki telsizlere bir şeyler geveliyordu.

"Tae Tae!"

Omzuna güçlüce dayanan ele çevirdi gözlerini donuk bir şekilde. Neler olduğunu anlayamasada beyni bir şeyleri birleştirmeye çoktan başlamış, Jimin' in gözlerinde gördüğü belirsizlik kanında kaynamıştı. Nefret etti. Her şeyi bu kadar hızlı kavramasından yine nefret etti.

"Babam nerede?"

Sesi ürkek ama güçlü çıkmıştı. Bakışlarını ilk kaçıran Jimin olduğunda uçurumdan düşer gibi şuursuz bir adım atmış, devamında koşarak geçmişti sarı şeritleri. Durmuyordu zihni, kanında akıyordu sanki düşünceler. Ruhu çırpınıyordu düşüncelerle birlikte kanında, kanıyordu. Düşündükçe kanındaki ruhu kanıyordu.

"Beyefendi! Yasa-"

"O benim babam!"

Elleri itti üzerinde ki elleri, görmeyen gözlerle sadece tek bir amaçla ilerlemeyi denedi. Bir kaç kişi önüne geçip tutmayı denediğinde bile ileri atılmayı kesmedi. Ağlıyordu, hıçkırıkları boğazına dizilip kesiklerinden sızarcasına büyük bir ızdırapla bağırıyor geçmeye çalışıyordu. Delirdiğini düşündü, o an sandıklarda sakladığı zihninin elleri arasından uçup gittiğini, beyninin boş bir kütle gibi bedeniyle yere serildiğini hissetti. Ama ayaktaydı.

"Bırak! Baba, babamı göreceğim ben bırak!"

Küçük bir beden onu sımsıkı sarıp geriye çekerek yere çökmesini sağladığında bile kesmedi çığlıklarını.

"Baba! Lütfen sende bırakma beni, lütfen."

Büzüldü iyice olduğu yere, saçlarında dolaşan eller, kulağına çarpan fısıltıları umursamadan çöktü içine. Ellerini yaslayıp şakaklarına, dizlerini çekerek kapadı göğsünde çarpan acıyı. Sayıklamaları kesilmedi, ' lütfen' den başka bir kelime çıkamıyordu dudaklarından. Saçlarında ki yumuşak dokunuşları itip ayaklanmayı denediğinde gece karası saçlar göğsüne değdi. Ufak bir inilti koptu, göğsünden değil. Göğsünde dinlenen çocukluğundan.

"Çok üzgünüm, çok üzgünüm."

Ağladı sadece. Jimin onu yerden kaldırıp arabasına binmesi için yönlendirdiğinde gecenin üçüydü. Gözyaşları dinse de göz bebeklerinde çığlıklar susmayan arkadaşının, saçlarını okşayıp arabayı çalıştırdığında titrek bir nefes aldı Jimin.

"Kim, ne yapmış?"

Kanı dondu. SeokJin' in eve girdiğini bir süre sonra sakince çıktığını unutamıyordu. Neler olduğunu bilmeden ağzını açmak kesinlikle yapabileceği bir şey değildi. Yine de içinde ki huzursuzluk gitmedi.

"İntihar etmiş."

Taehyung gözlerini kapadığında yanağına tekrardan serin bir damla yerleşmiş, yanan gözlerinden yaralı yanağına inmişti. Yalnızlığı boyutlandırmaya yetecek kadar yaşamamıştı, fakat derlerdi ki yalnızlık tek boyutludur. Kalabalığın ortasında attığın adımlar sana doğru meylediyor, konuştukların senin yansıman dışına çıkmadığında ancak anlayabiliyordu insan. Fakat tek boyutlu bir olgunun ortasında kalışına ağlamıyordu bile. Ağlayamıyordu.

Three Steps to Stars | TaeJinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin