"Oh çok pardon, özür dilerim." Hızlıca çarptığım benden yaşça büyük adama kafamı eğip hızlıca özür dileyip koşmaya devam ettim.
Ağzıma taktığım beyaz maskeden zor nefes alıyordum fakat çıkarmaya da niyetim yoktu. Sonuçta şu an fanları veya beni tanıyan herhangi bir insanla uğraşacak zamanım yoktu.
Hızlıca üzerime geçirdiğim ince paltoya bir kez daha sövdüm. Hava yağmurluydu ve ben üşüyordum deli gibi. Tren istasyonuna geldiğimde bankların birinde oturan Jungkook'u görünce koşmayı bıraktım.
Boş bir ifadeyle yere bakarken omuzları çökmüştü. Kör bile ne kadar çökmüş olduğunu anlayabilirdi bedeninden. Adımlarım yaklaştığında kafasını kaldırıp bana baktı.
Sanki beni beklermiş gibi ağzından koca bir hıçkırıp çıktı ve kalkıp sıkıca bana sarıldı. Normalde sarılırken hep benim kollarım onun belini sarardı ve o kollarını benim omuzlarıma atardı. Bu sefer o kollarını belime sarmıştı ve çocuk gibi omzumda hıçkırarak ağlıyordu.
"Ben senin yanındayım, geçicek her şey biz yanyanayken her şeyi atlatabiliriz." Yağmurdan dolayı ıslanan saçlarına öpücük kondurup okşuyordum.
"Jimin... Ben napacağım?" hıçkırıklarından konuşamıyordu.
"Şşş ben hep yanında olacağım. Bunları düşünme şimdi. Her şey düzelecek." Teselli vermekte bol gibiyim.
"O öldü Jimin. Düzelmeyecek hiçbir şey."
Gözlerimi kapayıp içimden kendimi binlerce kez küfrettim. Verebilecek en ufak bir tesellim veya yapabilecek hiç bir şeyim yoktu.
"Geçicek aşkım. Hadi bilet alalım, sakin ol."
Benden ayrılıp yaşlı gözlerini koluyla kuruladı. Suratımdaki maskeyi çenemin altına sabitleyip çevredeki insanların ne düşüneceğini veya ne yapacağını önemsemeden kızarmış dudaklarına uzun süreli bir öpücük kondurdum. Ayrıldığımızda ufak bir çocuk ağzı açık bize bakıyordu, Jungkook onu görünce hafifçe gülümsemişti.
"Ağlama, hep böyle gül."
"Denerim."