♤Prensip♤

737 26 15
                                    

Adamlar- Adını Başkasının Koyduğu Çocuklar


Banyodan çıktığımda yine o odaya girdim. Dolapta birkaç parça kıyafet vardı. İnce, bol uzun kollu bir üst ve gri bir eşofman altı giyip saçlarımı taradım. Kuruttum.

İşim bittiğinde saat 9a geliyordu. Yavaşça aşağı indim. Mutfağa doğru gidecekken bir kahvaltı masasıyla karşılaştım. Kendisi baş köşede oturmuş öylece bekliyordu.

"Günaydın." dedi katı bir şekilde. Cevap vermeden masaya oturdum.

"Karşılık vermediğinde bir şey kazanmış olmuyorsun." dedi öfkeyle. Günaydın dememiş olmama bu kadar kızması saçmaydı.

"Beni evinde zorla tutarak da sen bir şey kazanmıyorsun."

"Hediyeleri seçemezsin, Evren. Onları gördüğün an kabul etmek zorundasındır. Ne kadar istemesen de."

Boğazıma bir şey oturdu. Yüzünden gözlerimi çekip masaya diktim. Bir anda açlığım yok oldu. Aldığım nefesin bir yerlerde tıkandığını hissettim.

"Bunu kabullenemem." dedim mırıldar gibi. Beni duymuştu.

"Alışacaksın."

"Buradaki konumum ne? Senin süs köpeğin mi?" dediğimde yüzüne tekrar baktım.

Kavisli kaşları çatıldı. Düşünür bir hal aldı.

"Beni yorma, Evren." dedi sabırla "Bu dünya senin alışageldiğin bir yer değil. Ve alışman için sana sadece birkaç gece müddet vereceğim. Sonrası beni ilgilendirmez."

Bu sefer kaşları çatılan ben oldum. Ne demekti müddet ya da gece? Alışmazsam ne olacaktı? Bu dünya neydi?

"Anlamıyorum." dedim bu sefer ağlamamak için dururken.

"Akşam bir yere gideceğiz. Hazır ol. Her şeyi anlayacaksın."

İştahım kaçmışken gözlerimi ondan çektim. Akşam gideceğimiz yer hakkında merakım kabarmıştı. Bilinmezlik beni öfkelendiriyordu.

Masadan kalktım. Başımıza ne ara geldiğini anlamadığım hizmetçi nazikçe koluma dokundu. Ona döndüğümde bana gözüyle Ushan'ı işaret etti. Hiçbir şey anlamadım. Dudaklarını oynatarak "afiyet olsun" dedi. Gözlerimi devirdim.

Bu günaydın, afiyet olsun lafları Ushan için önemliydi sanırım. Ama benim için de Ushan önemli değildi.

Sandalye himayesinden çıkıp bir adım atmıştım ki, Ushan boğukça öksürdü. Sinirle arkamı dönüp ona baktım. Bana bakmıyordu.

"İştahım yok. Sana afiyet olsun." diyip gidecektim ki, çatalını seslice masaya koydu.

"En azından bana eşlik et. Yapacağın daha önemli işin yoksa?"

Var, yukarı çıkıp kendimi öldüreceğim.

Pes edip kalktığım yere oturdum. Masaya göz gezdirdim. Çok zengin bir masaydı. Ama iştah işte, kaçınca hiçbirinin önemi kalmıyordu.

ZorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin