Ares'in yüzümü yalamasıyla uyandım. Mahir koltukta uyuyordu. Huzursuzca kıpırdandım. Beni öpmüştü. Bu yüzden gece gelmemişti. Şimdi de koltukta uyuyordu. Yavaşça kalktım. Henüz erkendi ama sanırım Ares'in çişi gelmişti. Ares ile koşarak aşağı indik ve onu bahçeye bırakıp tekrar odaya çıktım.
Mahir'in üzerine bir battaniye örtüp omuzlarına kadar iyice çektim. O kırmızı dudaklarının dün akşam beni neden öptüğünü hiç anlamamıştım. Bence Mahir de yalnızlığı hiçbir zaman sevmemişti. Sadece yüzünde aldırmıyorum maskesiyle geziyordu ve zaman ilerledikçe maske yüzüne yapışmıştı.
Yüzüne yaklaştım. Yanağını, yeni yeni çıkan sakallarını elimin tersiyle okşadım. Sessizce odadan ayrıldım. Sabah rutinlerimi gerçekteştirdikten sonra kahvaltı hazırlamaya indim.
Mahir burada hiçbir şekilde türk alışkanlıklarıyla beslenmiyordu. Her şey İsveç usulüydü. Birkaç bir şey hazırlayıp İsveç'e mahsus çaylardan iki bardak yaptım. Ares'in mamasını ve suyunu yeniledikten sonra tekrar yukarı çıktım.
Mahir'in yanına çöküp ona baktım.
"Mahir. Hadi uyan. Kahvaltı hazır."
Gözlerini aniden açtı. Beni ve odayı süzdü. Kafasını tamam anlamında salladığında aşağı indim.
Dün akşam hakkında hiçbir şey konuşmamıştık ve konuşmamaya kararlı gibiydik. Bir anda oluvermişti zaten. Ne yapılabilirdi ki?
Birkaç dakika sonra masaya yaklaştı.
"Ben yemesem?" dedi gözleri etrafta gezinirken.
Suratım düşerken ben de tezgâhı izlemeye başladım. Moralim ve iştahım toz olmuştu.
"Sen bilirsin."
Masadaki her şeyi kapatıp dolaba koymaya başladım.
"Sen yemeyecek misin?" diye sordu. Cevap vermedim.
Her şeyi hızla toparlayıp çayları lavaboya döktükten sonra mutfaktan ayrıldım. İlk önce bahçeye Ares'in yanına çıktım. Biraz onunla uğraştım. Sonra onu da alıp içeri geçtim. Koltuğa oturup televizyonu açtım. Ares de yanıma çıkmış ve dizime çenesini koyarak uzanmıştı.
İsveççe kanallardan hiçbir şey anlamıyordum. Televizyonu kapattım. Ofladım. Daralmıştım. Kafamı koltuğun koluna koyup ofladım. Ares üzerime çıkıp bana oyun yapmaya başladığında güldüm. Elimi kapmaya çalışıyordu.
"Beni yalnız bırakmadığın için teşekkür ederim." dedim.
Ares'in bizi anladığını biliyordum. Anlıyordu. Eminim. Mahir öyle bir yetiştirmişti ki komut vermek yerine normal konuşarak her şeyi yaptırabiliyordu.
Bir süre sonra Mahir üzerini giyinmiş şekilde geldiğinde ona bakmadım. Ares elimi dişleri arasında oynatırken başını okşadım.
"Çıkıyorum."
"Kolay gelsin." dedim hafif ses tonumla.
Evden çıktığında gözümden akan yaşı sildim. İğrenç bir şekilde araftaydım. Onunla konuşmak ve yalnızlığımızı yok etmek istiyordum fakat sanırım o istemiyordu. Ama istemezken beni öpüyordu.
Öğlen gibi Ares'i yürüyüşe çıkardım. Parkta oyun oynadık. Biri gelip onu sevmek istemişti. İlk önce anlamamıştım ve ingilizce konuşmasını rica etmiştim. O da ingilizce konuşarak Ares ile kendi köpeğinin arkadaş olduğunu ama uzun zamandır Ares'i görmediğini söylemişti.
Adama iyi günler diledikten sonra Ares'le beraber eve döndük. Etrafı yavaş yavaş keşfetmeye başlamıştım. En azından evin etrafını saran birkaç sokağı biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zor
Teen FictionGözlerim karanlığa açıldığında etrafı süzmeye çalıştım fakat erken çöken gece yüzünden ilerleyen saatler neredeyse zifiri karanlık oluyordu. Hiçbir şey görmeksizin yattığım yeri yokladım. Sanırım yataktaydım. Kolumu uzatınca bir bedene dokundum. San...