Sahra ne de bahtsızdı böyle?..
Henüz dahil olduğu ailenin başına neler gelmişti, neden böyle olmuştu? Bu aileye uğursuzluk getirdiğini düşünmeye başlamıştı Sahra. Dalgın bir halde eniştesi Jiyan Ağa'nın bulunduğu ameliyathanenin kapısının önünde beklemekteyken, adamcağızın hayata tutunması için dualar ediyordu içinden. Babası gibi sevmişti kısa zamanda Jiyan Ağa'yı. Babasını tanıyamamıştı. Baba sevgisi nedir bilmezken Jiyan Ağa'nın şefkati sarmaya başlamıştı dört bir yanını. Bu şefkate daha da ihtiyacı vardı. Onun hayatta kalması için gereken bir şey olursa, elinden geleni yapacaktı Sahra. O, bu düşünceler içerisindeyken, hemşire çıktı ve:"Hastanın durumu iyiye gidiyor, ancak kana ihtiyacı var. Aranızda B rh+ kan grubu olan var mı?" dedi.
Sahra, heyecanla atıldı hemen:
"Benim kan grubum, haydi gidelim hemşire hanım." dedi.
Bunun üzerine kan alınması için gittiler birlikte. Diğer herkes ise ameliyathanenin kapısı önünde perişan bir halde beklemeye devam etmekteydi. Sedyeye uzanan Sahra'dan iki tüp kan alındı. Şimdi onun bir müddet dinlenmesi gerekiyordu.
***
Annesinin yanıbaşında duran Baran, dalgınca bir haldeydi. Aylardır özlediği ailesini ziyarete gelmişken, böylesine bir felaketi yaşamak perişan etmişti onu. Kardeşi ne duruma sokmuştu aileyi. Onu asla affetmeyecekti. Babası da onun yüzünden kalp krizi geçirmiş, ölümün eşiğinden dönmüştü. Bundan sonrasında olacaklardan dolayı tedirgindi. Saraçoğulları'yla aralarındaki husumetin sebebini biliyor ve olacaklardan korkuyordu Baran. Zalim Berzan Ağa'nın yapacaklarından...
***
Kendisine kan verilen Jiyan Ağa, yavaş yavaş kendine gelmeye başlamıştı. Gözleri hafiften aralanmış, görüşü bulanıktı. Hastanın kendine geldiğini gören hemşire, onu kontrol etmesi için doktoru çağırdı. Doktorun odaya girdiğini gören herkes, ne olduğunu anlamak için ayaklanmıştı. Dışarı çıkan hemşire:
"Hastamız kendine geldi, biriniz kısa bir müddet ziyaret edebilir onu." dedi.
Bunu duyan herkes rahat bir nefes aldı ve Delal hanım, içeri girmek üzere hareketlendi. Hemşirenin üzerine giymesi için verdiği koruyucu ekipmanları (galoş, önlük, bone) aldı. Önlüğü üzerine, boneyi kafasına, galoşu ayağına geçirdi. Ardından odaya girdi. Eşini gören Jiyan Ağa, hafifçe tebessüm etti. Delal hanım:
"Bizi çok korkuttun be ağam, şükürler olsun ki Rabbim seni bize bağışladı." dedi ve elini tuttu yavaşça.
Jiyan Ağa:
"Daha bu dünyada göreceğimiz günler bitmemiş demek ki hanım, daha neler gelecek başımıza Allah bilir!" dedi iç çekerek.
Delal hanım:
"Olanları sonra konuşuruz ağam, sen şimdi iyice dinlenesin." dedi kırık bir sesle.
Bu sözün ardından ikisi de konuşmadı, sadece birbirlerine baktılar hüzün dolu gözlerle. Bir kaç dakika sonra hemşire geldi ve:
"Şimdilik bu kadar ziyaret kafi, hastamız dinlenmeli hanımefendi." dedi.
Bunun üzerine Delal hanım dışarı çıktı.
Azad:"Anneciğim, çok şükür babam iyi. O kendine geldiğine göre ben sizi konağa götüreyim de siz dinlenin. Baran ve ben dururuz babamın yanında." dedi.
Delal hanım, olacakları hissetmişçesine:
"Yok oğlum, baban bu haldeyken konak bize dar gelir, burada duralım." dedi.
Bu sözlerin üzerine Azad annesine karşı gelmeyerek itaatle:
"Sen nasıl istersen annem." dedi.
***
Tüm aile hastanedeyken, Berzan Ağa adamlarıyla Aslaner konağını basmıştı hesap sorup intikam almak için. Konakta kimse olmadığını fark edince de, buraya uğradıklarını belli etmek için konağın her köşesini darmadağın etti ve bir de kapıya not bıraktı. Aklı sıra gözdağı verecekti.
***
Aslaner ailesi, Jiyan Ağa taburcu olana kadar hastanede durmuştu. Azad ve Dilan'ın çocukları da Hîvda ve Zergül hanımın yanındaydı. Onları evlerine götürmesini istemişti Dilan. Böylesi en iyisiydi. Geçen birkaç günün ardından Jiyan Ağa taburcu olmuştu. Çıkış işlemlerini halletti Azad ve Baran. Sonrasında konağa döndüler. Döndüler ki ne görsünler! Konağın her tarafı darmadağın edilmiş. Berzan Ağa'nın işiydi bu kesinlikle. Böyle düşünürken, bırakılan tehditvari notu gördüler ve tahminlerinden emin oldular. Aklı sıra gözdağı verecekti. Ancak Aslaner ailesini korkutmak o kadar da kolay değildi. Konaktaki güvenliği artırmıştı Baran ve Azad. Her ne kadar güvenlik yönünden sıkıntı olmasa da, ailenin akıbetinin ne olacağı belli değildi. Ve bu durum korkutuyordu Aslaner ailesinin erkeklerini. Eskiden yaşanmış olan olayları Azad da Baran da biliyordu çünkü. Fırat da bilseydi keşke. Bilseydi bu olaylar meydana gelmezdi belki de. Şimdi sonucun ne olacağı bilinmiyordu. Aşiret büyükleri bir araya gelecek ve bir karara varacaklardı. Bu karar aslında belliydi, ya Fırat ve Asmin öldürülecek ya da Aslaner ailesi Saraçoğlu ailesine kızını gelin verecekti. Aslaner ailesinin bekar bir tek kızı vardı. Dilşad... Henüz küçüktü Dilşad. Bu yaşta bunları yaşamayı hak etmemişti üstelik zavallı kız. Olacakları düşünen Jiyan Ağa, kızının hayatının kararmaması için ailecek İstanbul'a gidilmesine karar verdi. Bir süreliğine olacaktı bu, en azından ortalık durulana kadar. Yola çıkılması için hazırlıklara başladılar derhal. Hîvda'yı arayıp çocukları konağa getirmesini söylediler. Hazırlıklar tamamlandığında yola çıkmışlardı vakit kaybetmeden . Bu kadar kalabalık olarak uçakla gitmek zor olacağından arabalarla gitmeye karar verilmişti. Diyarbakır'dan çıkmak üzerelerdi ki, yakalamamak için farklı bir yoldan gittikleri halde Nasıl buldularsa izlerini, arabalarının önü kesildi Berzan Ağa ve adamları tarafından. Jiyan Ağa, işte şimdi olacaklardan korkuyordu. Aptal oğlu hem kendi hayatını, hem de kardeşinin hayatını karartmıştı. Tıpkı babasının yıllar önce yaptığı gibi. Peki ya şimdi ne olacaktı?..