Sahra ve Dilşad, Berzan ağa konağa dönmeden sessiz sedasız gelmişlerdi ziyaretten. Öncelikle kayınvalidelerinin odasına gidip ona teşekkür ettiler yardımı ve anlayışı için. Ardından da yapılması gereken işleri yaptılar, akşam yemeğinin hazırlanmasına da yardım ettiler. Berzan ağa ve diğerleri konağa gelmeden sofrayı hazır etmişlerdi. Sofra hazır olduktan kısa bir süre sonra ağa da, oğulları da konağa gelmiş, yemek hep birlikte yenmişti. Ardından sofrayı toplayıp bulaşıkları yıkadılar. Herkes yorgunluk kahvelerini içip biraz da sohbet ettikten sonra odalarına geçti. Sahra, eşine bugün isteğini söyleyecekti. Üzerini değiştirip yatağa yönelen eşine seslendi:
"Miran, seninle biraz konuşabilir miyiz?" dedi.
Miran:
"Tabi ki canımın içi, buyur." dedi eşine şefkatle.
Sahra, kendisine karşı oldukça sevecen davranan eşine tebessüm ederek:
"Benim evlenmeden önce bir hayalim vardı, eğer iznin olursa onu gerçekleştirmek istiyorum. Ama izin vermezsen de boynum kıldan ince. Sen benim eşimsin, ne dersen onu yaparım." dedi.
Miran:
"Elbette senin eşinim, üzerinde söz hakkım var. Ancak senin kararlarına, isteklerine karşı da saygılıyım. Sen bir söyle bakalım hayalini." dedi.
Sahra:
"Ben, teyzemlerle buraya gelmeden önce lise son sınıftaydım. Buraya gelince de kaydımı bir liseye almışlardı. Okumayı, bir şeyler öğrenmeyi çok seviyorum. Hayatımın en büyük amacı bu. Senden isteğim, okumak. İznin olursa liseden mezun olup, kazanırsam da burada bir üniversiteye kaydımı yaptırıp okumak. Konaktaki yerimi, görevlerimi bilirim. İşlerimi aksatmayacak şekilde ayarlarım her şeyi eğer iznin olursa." dedi.
Miran:
"Tabii ki bu isteğini gerçekleştirebilirsin. Senin de dediğin gibi sen burada olduktan ve konaktaki işlerine mani bir şey de olmadıktan sonra müsaadem var. Bana kalsa konakta iş falan yapma, ama babamı biliyorsun. O yüzden her şeyi düzeninde götürdükten sonra tamamdır bu iş. Ben babamla da konuşur hallederim bu işi. Zaten annem sizi çok sevdi, eminim ki kararına, isteğine saygı duyacaktır. Merak ettim, ne okumak istiyorsun bölüm olarak?" dedi.
Sahra sevincinin yansıdığı ses tonuyla eşine:
"Hemşirelik okumak, dertlilere deva olmak istiyorum nasip olursa. Senin gibi bir eşe sahip olmam hangi yaptığım şeyin mükafatı bilmiyorum ama, çok teşekkür ederim Miran." dedi.
Miran:
"Asıl ben senin gibi bir eşe hangi yaptığım şeyin mükafatı olarak sahip oldum merak ediyorum, benim melek yüzlü eşim. Seni çok seviyorum lütfen hep hayatımda, yanımda ol olur mu?" dedi ve eşinin dudağına hafif bir buse kondurdu.
Miran'ın bu hareketi üzerine yüzü kızarmıştı Sahra'nın. "Ben de seni seviyorum" demeyi çok ama çok isterdi. Belli mi olur, belki de zamanla severdi bu güzel yürekli adamı. Kalbi kabullenirdi artık onu. Bu adam, hayatında karşısına çıkan en güzel şeylerden biriydi. Zorla evlendirilmişlerdi evet ama, eşi kendisine hep sevecen ve iyi davranmıştı. Ona minnettardı Sahra. Babasının tersine oldukça iyi, güzel yürekliydi Miran. Ve oldukça da anlayışlı, kibar, kırıcı olmayan biriydi. Bugün Baran'ı görmüştü evet, ona sevgiyle bakmıştı da. Sevgisinin boyutu çok fazlaydı ona karşı. Ancak artık evli bir kadındı ve bu yaptığı yanlıştı. Bu hisleri eşine ihanet ediyormuş hissi veriyordu artık ona. Bu sebeple artık şu vakitten sonra eşine, Miran'a karşı bir şeyler hissetmek, kalbini Miran'la doldurmak için elinden geleni yapacaktı. Aklına Baran gelmeyecekti. Yalnızca Miran'a yer olacaktı zihninde, kalbinde. Baran'ı da abisi olarak görmeye çalışacaktı. Kararı kesindi. Kendisini mutlu eden eşini o da mutlu edecekti. Sahra da üzerini değiştirdikten sonra yatağa girdi ve eşine yaklaşıp ona sımsıkı sarıldı. Miran, şefkatli kollarıyla onu sarıp sarmaladı. Başına öpücük kondurdu melek eşinin. Ardından, huzurlu bir uykunun kollarına teslim ettiler kendilerini..
***
Odasında, yatağına uzanmış, tavanı izlerken düşüncelere dalmıştı Baran. bugün kendisini ziyarete gelen sevdiğini, Sahra'yı düşünüyordu. Kendisine bakışlarını görmüştü. Kendisine olan bakışlarındaki duyguyu görmüştü. Anlamıştı ki Sahra da kendisini seviyordu. Aynı duyguları hissediyorlardı birbirlerine karşı. Ancak acı gerçek şuydu ki, Sahra artık evli bir kadındı. Eşi nasıl biriydi ve ona nasıl davranıyordu, bilmiyordu Baran. Ama evliydi işte Sahra. Ve artık bu hisleri hissetmesinin yanlış olduğunu düşünüyordu. En başından beri yanlıştı bu, biliyordu. Ancak ne kadar kendisiyle, aklıyla, kalbiyle mücadele etse de engel olamamış ve sevmişti onu. Ancak o evliydi artık, bu hislerine engel olması gerekiyordu. Zaten bir de bulunduğu hal vardı başında. Artık sakat, tekerlekli sandalyeye ve yanında birilerinin olmasına ve bakımına muhtaçtı. Aciz biriydi artık. Bu halde birini sevmemeliydi yüreği. Hele ki bu kuzeniyse. İşte bu yüzden artık kalbine engel olacaktı. Zaten iyileşip iyileşmeyeceği de belli değildi. Bu hali kendisini her geçen gün yiyip bitiriyordu. Bu halden nasıl kurtulacaktı, bilmiyordu. Belki de hiç kurtulamayacak, sakat, yardıma muhtaç bir adam olarak kalacaktı. Bu halde ailesine de yük oluyor olmak da onu kahrediyordu. Ancak elinden hiç bir şey gelmiyordu . Çaresiz, tekerlekli sandalyeye bağlıydı. Konuşamıyordu bir de üstüne üstelik. Yapabileceği tek şey, Allah'a dua etmekti. Bu düşünceler içerisindeyken derin ve ne kadar mümkün bilinmez ama huzurlu bir uykuya daldı nihayetinde.
***
Jiyan ağanın dilinden..
Gece olmuş, hepimiz odalarımıza çekilmiştik. Delal derin bir uykuya dalmışt, beni ise uyku tutmamıştı. Kara kara düşünüyordum. Bir çok şey vardı aklımda. Başına gelmeyen hal kalmayan zavallı oğlum Baran, bize ihanet edip ailemin hayatını karartan, artık evladım demeye dilim varmayan Fırat, bu küçük yaşlarında zorla evlendirilen, töre kurbanı olan kızlarım. Bir de üstüne üstelik haince bir şeyler yüzünden hapishaneye düşen oğlum Azad. Ben hangi birine yanacaktım, bilmiyordum. Bir şeyi biliyordum ki tüm bunlara sebep olan, oğlum, yavrum dediğim Fırat'tı. Artık ona evladım demeyecektim. Benim evladım böyle bir şey yapmaz, bizi çiğneyip ardında bırakıp, başımıza olmadık işler gelmesine sebep olmazdı. İşte bu yüzden benim öyle bir evladım yoktu. Evet ben de zamanında sevmiştim, ama bizim ailelerimiz düşman değildi. Sadece o soysuz ağa müsveddesi Delal'le onun rızası olmadığı halde evlenmek istiyordu. Bu yüzden onu kaçırmıştım. Kabul, ben de kardeşimin hayatının kararmasına sebep olmuştum. Ama yakalanacağımızı ve berdel yapılacağını kestirememiştim. Benim en büyük hatam bu olmuştu. Zaten kendimi kardeşimin hayatının kararmasına sebep olduğum için affetmemiştim, hiç bir zaman da affetmeyecektim. Kardeşim de beni affetmemişti, belki de hiç bir zaman affetmeyecekti. Hatamın bedelini kardeşimden yoksun olarak ödemiştim ben. Evladımın da benim yaptığım hataya düşmesi beni derinden yaralıyordu. Kalpti bu, söz dinlemezdi elbet. Ancak düşmanımızdı o aile bizim. O soysuz ezeli düşmanımdı benim. Ona işin aslını, düşman olmamızın sebeplerini anlatmamak en büyük hatam olmuştu belki de. Kendimi asla affetmeyecektim ama onu da affetmeyecektim. Bu yaşanılanlar çok ağır olmuştu çünkü. Şimdi benim yapmam gereken öncelikle Azad'ı oradan kurtarmak ve Baran'ın eskisi gibi iyi olması için elimden geleni yapmaktı. Kızlarım için yapabileceğim tek şey, konakta onlara nasıl davranıldığından haberdar olup, o zalim şerefsizin onlara eziyet etmesine engel olmak ve de bu musibetlerden kurtulmak için Allah'a dua etmekti. Gayrısı elimden gelmezdi. Yarın ilk işim, Saraçoğlu'nun adamlarının içine sızdırdığım adamımdan aldığım haberlerle bir şeyler yapıp Azad'ı hapisten kurtarmaktı. Sonrası gelirdi elbet..