Polisler, ihbar edilen yere gelip, uyuşturucuları bulmuşlardı. Bunun üzerine de mekanı bastılar ve Azad dahil orada bulunan herkesi tutukladılar. Azad neye uğradığını şaşırmıştı. Neden polis tutuklamıştı kendilerini, bir anlam verememişti. Kokusu çıkardı elbet çok yakında.
***
Aslaner konağında ise bir sükûnet hakimdi. Konakta yalnızca Delal hanım, Baran ve Baran'ın hemşiresi vardı. Jiyan Ağa, şirketteki birkaç işle ilgilenmek için çıkmıştı. Odasında, masasındaki belgeleri incelerken telefonu çaldı. Bilmediği bir numara arıyordu merakla açtı telefonu:
-"Beyefendi sizi Diyarbakır emniyetinden arıyorum, oğlunuz Azad Aslaner tutuklanmıştır. Sizi aramamızı istedi kendisi." dedi ve telefonu kapattı. Duyduklarıyla başına kaynar sular dökülen Jiyan Ağa, hemen şirketten çıktı karakola gitmek üzere. Karakola vardığında, hemen oğlunu sordu polislere.
Polislerden biri:
"Oğlunuz Azad, uyuşturucu pazarlığı yapmaktan tutuklandı beyefendi." dedi.
Duydukları karşısında şaşkına dönen Jiyan Ağa:
"Benim oğlum yapmaz öyle şey polis bey. Ona tuzak kurulmuştur. Oğlumu görebilir miyim?" dedi.
"Kanıtlar oğlunuzun aleyhinde maalesef. Yine de araştıracağız her şeyi. Onu 10 dakika görebilirsiniz." dedi polis.
Ardından da Azad'ın bulunduğu yere götürdü Jiyan Ağa'yı. Oğlunu gören ağa:
"Oğlum, bu polisler ne der? Benim oğlum öyle bir şey yapmaz bilirim. İşin aslı nedir hele sen anlat bana." dedi.
Azad:
"Babam, Baran'ı o hale getirenlerin Berzan Ağa'nın adamları olduğunu öğrendim. Sonra ona hesap sormaya konağına gittim adamlarımla. Söyledikleri inandırıcı gelmedi bana ama olanlardan haberi olmadığını söyledi. Her anlayışla karşıladı. Güzelce konuştuk, bana adamını teslim etti. Sonra adamı alıp, şehir çıkışındaki yerimize götürdük. Onu sorguya çekecekken polisler bastı mekanı ve bizi uyuşturucu pazarlamakla suçladıklarını söylediler." dedi.
Jiyan Ağa:
"Şimdi anlaşıldı oğlum. O soysuza inanmayasın sakın. Seni ne anlayışla karşıladı ne de iyi biri o. Sana tuzak kurmuş. Ben onun ciğerini bilirim. İşi gücü benden ve ailemden intikam almak. Yine bir fırsatını bulmuş şerefsiz. Sen merak etme oğlum ben bu işin aslını araştırırım. Seni buradan çıkaracağım Allah'ın izniyle." dedi.
Azad:
"Bu kadarını yapmaya cesaret etmiş midir gerçekten babam? Bu kadar mı şerefsiz o adam? Sen ne dersen boynum kıldan incedir babam. Senden haber bekliyor olacağım." dedi.
Jiyan Ağa:
"Tahmin edemeyeceğin kadar şerefsiz o adam, yapacaklarının haddi hesabı yoktur. Onun ne kadar kötü olabileceğini bilemezsin. Haindir o. Bana etmediğini koymadı yıllarca." dedi.
Azad:
"Anladım babam. Dışarıya çıktığımda elbet hesaplaşacağız, şimdi yapsın bakalım yapacaklarını." dedi.
Sonrasında Jiyan Ağa:
"Ben şimdi gideyim oğul, olanların aslını astarını bir araştırayım. Hal çaresine bakayım. Allah'a emanetsin." dedi ve çıktı karakoldan.
Sonrasında konağa gitti ve adamlarını topladı bir araya. Onlara olan her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlattıktan sonra, her birine bir görev verdi. Daha sonra da Baran'ı kontrol etmeye gitti odasına. Anne-oğul ve hemşire oturuyorlardı odada. Delal hanım, oğlunu şefkatiyle sarıp sarmalıyor, en iyi şekilde bakıyordu ona. Baran'ın en kısa zamanda iyileşmesi en büyük muratlarıydı. Hemşire de her ihtiyacıyla ilgileniyordu Baran'ın. Yemeğini ve ilaçlarını tam saatinde veriyordu. Hareket edebilmesi adına ona egzersizler de yaptırıyordu. Yakın zamanda fizik tedavisine de başlayacaklardı Baran'ın. Ancak nedendir bilinmez, Baran yapılan her şeye duyarsızdı. Durumunda hiçbir gelişme yoktu. Konağa getirildiği gün nasılsa şimdi de öyleydi. Yalnızca konuşması biraz daha düzelmişti. Konaktaki herkes seferber olmasına rağmen herhangi bir gelişme olmayışı, herkesi oldukça üzüyordu. Yine de herkes umudunu yitirmiyor, yapmaları gereken her ne varsa ihtimamla yerine getiriyordu. O dağ gibi delikanlıyı eskisi gibi görmek muradıydı herkesin. Jiyan Ağa, oğlunun yanına yaklaştı ve: