14.Bölüm (Düzenlendi)

7.6K 257 8
                                    

Saraçoğlu konağından giden adamlar Aslaner ailesine düğün hazırlıklarına başlamalarını, düğünün çok uzamadan yapılacağını ve yarın akşam kız istemeye gelineceğini söylediler. Bunları duyan Jiyan Ağa da mecburen hazırlıklara başlamak durumunda hissetti kendini. Geleneklere göre ne gerekiyorsa ona yönelik hazırlık yapılacaktı. Zoraki düğün olsa da ne gerekiyorsa o yapılmalıydı. Evet zorakiydi ama belki de mutlu olacaktı kızlar. Eşleri onları mutlu edecekti belki de. Belli mi olurdu. İyi düşünmek istiyordu Jiyan Ağa. Bu düşünceler içerisindeyken, yapılması gereken her şey için talimat verdi herkese.

                                          ***

Düğün hazırlıklarına başlandığını gören Baran da planını uygulamasına az zaman kaldığı için bir eksiği olup olmadığını kontrol ediyordu. Herhangi bir hatada her şey suya düşerdi. O yüzden oldukça dikkatliydi. Harekete geçmesine de çok az kalmıştı zaten. İçinde bir korku vardı nedense. Sanki bir şey olacaktı. Kalbi daralıyordu. Son zamanlarda başlarına gelen talihsiz olaylara bağlıyordu bunu. Ansızın yaşadıkları olaylar... Kardeşinin ailesini ardında bırakması ve sonrasında başlarına gelen felaketler. Kendisi böyle bir durumda kalsa aynı şeyi yapar mıydı?.. Bir düşünüyordu da, bir kızın aşkından ölse de ailesini hiçe saymaz ardında bırakmazdı. Ailesi onun her şeyiydi. Kardeşini hiç affetmeyecekti bu sebeple. Onların var olmasını sağlayan aileleri, anne babalarıydı. Onlara ihanet etmek en büyük kötülüktü ona göre. Baran böyle düşünüyordu.

                                         ***

Saraçoğlu konağından gelen haberin akabinde kız isteme olayı için hazırlıklar tamamlandı. Akşam olduğunda kapı çalındı. Gelenler malumdu. Kapıyı Hîvda açmış, misafirleri buyur etmişti içeri. Gelenleri Jiyan Ağa karşıladı. Berzan Ağa ve Jiyan Ağa el sıkıştılar. Sonrasında salona geçti misafirler. Gergin bir hava hakim olsa da sohbet ortamı oluşmaya başlamıştı. Aralarında olmuş olan olaylara rağmen, iki ağa konuşmaya çabalıyordu. İkisi de biliyordu ki bu formalite icabıydı. Kızkardeşi yüzüne bile  bakmıyordu Jiyan Ağa'nın. Yıllardır kini geçmemişti. Abisi pek çok kez kendisinden af dilese de. Kalbi yumuşayacak olmuştu birkaç kez, ancak aklı, mantığı buna engel olmuştu hep. Şimdi de abisinin evine gelmişti, yeğenini gelin almak için. Her ne kadar abisine kızgın olsa da yeğenine kötü davranmayacaktı. Onun bir suçu yoktu. Yıllar önce kendisinin yaşadığı şeyleri şimdi yeğeni yaşıyordu. Masumdu ve bunları haketmiyordu. Tıpkı kendisinin hak etmediği gibi.. Kısa bir sohbet faslının ardından kahveler yapılmıştı. Misafirlerle beraber oldukça kalabalık olduklarından, kahve çok yapılmıştı. Misafirlerin bir kısmına Sahra servis yaparken bir kısmına da Dilşad servis yapıyordu. Nihayet kahveler dağıtıldığında, Berzan Ağa söze başladı:

"Sebebi ziyaretimiz malumdur, kızlarınız Dilşad ve Sahra'yı; oğullarımız Yiğit ve Miran'a Allah'ın emri, peygamberin kavliyle istiyoruz." dedi.

Jiyan Ağa:

"Allah'ın emri, peygamberin kavliyle kızlarımı verdim gitti." dedi.

Adet gereği kızlar ve oğlanlar anne babaların ellerini öptüler. Sonrasında sohbet havası hakim oldu. Vakit geç olmaya başlayınca da misafirler kalktı. Kız isteme faslının akabinde düğün hazırlıkları 2-3 gün içerisinde tamamlanmıştı. Düğün, gelin alma sonrasında Saraçoğlu konağında yapılacaktı. Yani yarın.. Jiyan Ağa ve Delal hanım oldukça endişeli ve hüzünlüydüler. Hem kızları, hem de daha yeni kavuştukları yeğenleri konaktan ayrılıyordu. Bunu nasıl kaldıracaklardı, bilmiyorlardı. Jiyan Ağa duruma başka bir çözüm bulmak için uğraşmış, ancak bu kabul görmemiş, köşeye sıkışmıştı. Akşam vakti olduğunda, Sahra ve Dilşad'ı karşılarına aldılar konuşmak üzere. Jiyan Ağa söze başladı:

"Başınıza gelen bu olaydan dolayı ben çok üzgünüm evlatlarım. Başka bir çare bulmak için çok uğraştım. Ama töre denen bela başka çıkış yolu tanımadı bana. Sizi o aileye gelin veriyoruz. Güzel, iyi düşünün. Belki eşleriniz çok iyi çıkar, sizi mutlu eder. Belki hem siz onları çok seversiniz, hem de onlar sizi çok sever. Her olanda bir hayır vardır. Sizin için de bu hayırlıdır belki. Siz bu konaktan çıkıp gitseniz de, biz her an sizden haberdar olacağız. Başınıza bir fenalık gelecek olursa hemen buna engel olacağız yavrularım. Aileniz her zaman arkanızda bunu unutmayın. Jiyan babanızı affedin olur mu? Böyle olsun istemezdim, sizi okutup en güzel yerlere gelmenizi sağlayacaktım ben. Lakin nasip olmadı." dedi mahçup bir halde.

Bu sözlerin üzerine önce Dilşad söze başladı:

"O nasıl söz babacığım. Bunca yıl sen benim için yapman gereken her şeyi hakkıyla yaptın. Ben senden razıyım. Sen de böyle olsun istemezdin. Ama kaderimizde bu varmış. Senin de dediğin gibi bizim için böylesi hayırlıdır belki de. Kendini kötü hissetme olur mu babam?.. Gönlün rahat olsun." dedi.

Ardından Sahra söze başladı:

"Size kavuşalı daha kısa zaman olsa da, gösterdiğiniz şefkat bunca yıldır bu hisse olan özlemimi dindirmeme yetti. Sizi öyle çok seviyorum ki anlatamam. Ben teyzemden de sizden de razıyım. Bunları yaşamamızda sizin bir suçunuz yok enişteciğim. Nasibimizde varmış. Bu yüzden kendinizi üzmeyin. O güzel canınızı sıkmayın." dedi.

Jiyan Ağa:

"Ah yüzü güzel, yüreği güzel kızlarım benim. Sizin bu iyi niyetiniz yüzü suyu hürmetine Allah size mutlu olmayı nasip etsin. Eşleriniz iyi insanlar çıkacak Allah'ın izniyle. Huzurlu yuvalarınız olacak inşaAllah." dedi.

Delal hanım:

"Ağamın da söylediği gibi biz her daim sizin arkanızdayız kızlarım. Her an sizden haber alacağız. Başınıza bir kötülük gelmesine de izin vermeyiz. Gönlünüz rahat olsun. Allah'ım o güzel yüzlerinizi güldürsün her zaman." dedi ağlamaklı bir sesle.

Sonrasında kimse konuşmadı. Birbirleriyle son gecelerini geçirmenin hüznünü yaşadılar sessiz bir halde.

Kısa bir müddet sonra Baran, Dilan, Azad, onların eşleri ve çocuklar da katıldı aralarına. Güzel bir akşamı geride bıraktılar böylelikle. Ertesi gün herkes erkenden uyanmıştı hazırlıklar için. Konakta, zoraki durum olmasına rağmen bir bayram havası hakimdi. Herkes güzel düşünmek istiyordu belki de. Güzel düşünsünler ki güzel olsundu her şey. Tüm hazırlıklar öğlene doğru tamamlanmış, gelinler de hazırlanmıştı. Saraçoğlu konağından, gelin alma için çıkıldı. Kalabalığın artmaya başladığı esnada, Baran kızları kaçırmak üzere harekete geçti. Herkesin aşağıda hazırlıklarla ilgilendiği bir anda, kızları odalarından çıkardı. Sonrasında konağın bahçeye açılan arka kapısından çıktılar. Arabasını yakın bir yere park etmişti. Hemen arabaya atladılar. Havalimanına gitmeden önce gelinliklerini çıkarabilecekleri bir yere gittiler. Ardından havalimanına varmak üzere yola çıktılar. Havalimanına geldiler kısa bir yolculuğun ardından. Eşyalarını alıp, geçtiler içeri. Uçağın hareket saati yaklaşıyordu. Baran, pasaportları arabada unuttuğunu fark etti. Kızlara:

"Ben pasaportları arabada unutmuşum, siz bekleyin ben hemen onları alıp geleyim." dedi.

Arabanın yanına gitti, tam kapısını açacağı esnada kafasına sert bir şeyle vuruldu birkaç defa. Bunun etkisiyle yere düştü ve başını kaldırıma çarptı. Oracıkta onu öyle bırakıp gittiler. Başına aldığı darbe, nelere sebep olacaktı?!..
Kızlar içerde beklerken, iki tane adam geldi yanlarına. Adamlardan biri belindeki silahı göstererek:

"Ses çıkarırsanız olacaklara da katlanırsınız. Bizimle geliyorsunuz." dedi.

Korku içerisindeki iki kız, denileni yaptı mecburen. Baran'ın başına gelenlerden habersiz, adamlarla gitti kızlar. Daha neler gelecekti başlarına?!.

SahraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin