Arabalarının önü kesildiğinde, arabadan çıkıp Berzan Ağa'nın karşısına geçti Jiyan Ağa. Berzan Ağa sinirli ses tonuyla:
"Hem oğlun kızımla kaçtı, hem de sen akıbetinden korktuğun için benden kaçmaktasın Jiyan. Senin gibi bir ağaya korkaklık yakışmıyor bilesin." dedi alayla.
Jiyan Ağa:
"Senden korktuğum için değildi kaçışım, masum kızımı kurtarmak içindi. Yıllar evvel ben masum bir kızın geleceğini karartmışken şimdi kızımın geleceğinin kararmasına seyirci kalmamak için yaptım bunu. Senden korkacağımı zannetme, sen kimsin ki senden korkayım!" dedi.
Berzan Ağa:
"Sebebi her ne olursa olsun, benim gözümde korkaksın sen. Şimdi sözü daha fazla uzatmayalım kararın verilmesi için aşiret büyüklerinin yanına gidiyoruz derhal." dedi.
Oldukça sinirlenmiş halde olan Jiyan Ağa, kolay kolay pes etmeyecekti elbette. Belinden çıkardığı silahı Berzan Ağa'nın kafasına doğrulttu ve:
"Alnımda korkak mı yazar Berzan efendi, senin emirlerin, ağalığın bana sökmez bilesin. Şimdi çekil yolumuzdan..." diye devam ediyordu ki, soysuz ağanın adamlarından biri devreye girip sözünü kesti:
"Ağama bir şey yapacak olursan, elimde gördüğün telefonun tuşuna bastığım an ailen ve sen de dahilhepimiz havaya uçarız Jiyan Ağa, buna göre hareket edesin!"
Bunun üzerine çaresiz kalan Jiyan Ağa, daha fazla bir şey söylemedi, mecburen düştüler yola.
***
Berzan Ağa, Jiyan Ağa'nın ailesiyle birlikte kaçtığını haber alınca onların peşine düşmüştü. Onların peşine düşerken aynı zamanda da aşiret büyüklerini toplattı. Kararın hemen verilmesini istiyordu. O Jiyan Ağa ve ailesinin peşine düşerken, adamları planlarını harekete geçirmek üzere tetikte beklerken, aşiret büyükleri de bu konu hakkında konuşmaya başlamıştı. Hem ailenin kızı kaçırılmış hem de aile kaçmayı düşünmüştü. Bu durumda ceza biraz daha arttırılmalıydı. Fakat bunun ne olacağına henüz karar verilmemiş, konuşmalar devam etmekteydi. Herkes bir fikir beyan ederken ağalardan biri:
"Berzan Ağa'nın kızını Fırat'ın kaçırması yetmezmiş gibi bir de kendisi ve ailesi kaçmaya kalkıştı. Jiyan Ağa'nın cezası daha ağır olmalı bence. Hem ailenin kızı Dilşad gelin alınsın hem de, Delal hanımın yeğeni Sahra. Bu daha adil olmuş olmaz mı?" dedi diğer ağalara.
Bu sözlerin üzerine bütün ağalar, bu kararı mantıklı buldular ve kabul ettiler. Sadece kararı açıklaması kalmıştı.
***
Jiyan Ağa, oğlu Baran'la aşiret büyüklerinin toplandığı yere giderken Azad diğerlerini konağa bırakmıştı. Verilecek kararı bilmekte olan Jiyan Ağa, nerdeyse ağlayacaktı. Planı alt üst olmuştu. Zavallı kızının, bu küçücük yaşında hayatı kararmıştı. Nihayetinde aşiret büyüklerinin yanına gelmişlerdi. Baran kapıda beklerken, babası içeri geçmişti. Berzan Ağa ve diğer bütün ağalar oradaydı. En yaşlı olanları söze başladı:
"Oğlun Berzan Ağa'nın kızını kaçırmıştır Jiyan Ağa. Böyle yapıldığında cezanın ne olduğunu bilirsin. Ya oğlun ve kız öldürülecek ya da sen kızını bu aileye gelin vereceksin." dedi.
Her ne kadar bir hata etmiş olsa da oğlunun ölümüne göz yumamayacağından, kızını vermeyi kabul etmeliydi ağa. Böyle düşünerek söze başladı:
"Oğlumun ölümüne göz yumamam, kızımı Saraçoğulları'na vermek kabulümdür." dedi.
Ancak kararı açıklayan ağanın sözü henüz bitmemişti:
"Kararımız bu kadarla sınırlı değildir Jiyan Ağa, hem oğlun kızı kaçırdı hem de sen ailenle kaçmaya kalkıştın. Bu durumda cezan daha fazla olacak. Kabul ettiğine göre hem kızını gelin vereceksin; bu oğlunun yaptığı hatanın bedeli, hem de karının yeğeni olan kızı gelin vereceksin; bu da sizin kaçmaya kalkışmanızın bedelidir." dedi.
Bu nasıl olurdu, Jiyan Ağa henüz yeni buldukları yeğenlerini nasıl olur da verirdi? Nasıl olur da onun da hayatını karartabilirdi ki, başka bir çözüm yolu olmalıydı bu işin. Şimdi ne yapacaktı, bunu nasıl söyleyecekti karısına ve yeğenine?.. Bu düşünceler içindeyken:
"Başka bir yolu yok mudur? Dilşad'ı vermek kabulümdür. Ancak eşimin yeğeni yetim ve öksüz. Yıllardır yetimhanede yaşıyormuş. Yeni bulduk onu. Daha yeni huzura kavuştu kızcağız. Bunun başka bir çözümü yok mudur? Başka bir çare düşünseniz olmaz mı?" dedi çaresizce.
Yine aynı ağa:
"En uygun çözüm budur Jiyan Ağa. Başka bir yol yoktur. Töreye saygı duymak düşer sana da ailene de. Bunca yıldır aşirette sözü geçen ağamız sensin. Bu defa da sen sözümüze uyasın." dedi kesin bir dille.
Bunun üzerine Jiyan Ağa cebinden silahını çıkarmaya teşebbüs etmişti ki, ağalardan biri:
"Eğer karşı çıkıp da bize zarar verecek olursan, konağınızdaki bahçesine gömdüğümüz bomba patlar, ailen havaya uçar haberin olsun Jiyan Ağa!" dedi.
Jiyan ağa için diyecek ve yapacak başka bir şey kalmamıştı.
Henüz yeni kalp krizi geçirmiş olan Jiyan Ağa, ayakta durmakta zorlanmış, afallamıştı bu duyduklarıyla. Dışarı çıkmak üzere kapıyı açtı zorlanarak. Babasını gören Baran, merak ve telaşla yanına gitti babasının. Ve söze başladı:
"Karar nedir babacığım?" diye sordu.
Jiyan Ağa neredeyse ağlayacak bir halde:
"Karar korktuğumuz gibi evladım, Dilşad'ı vermeyi kabul ettim mecburen. Ancak bu kadarla sınırlı kalmadı istekleri, biz de kaçmaya teşebbüs ettiğimiz için üstüne üstlük Sîmal'i de istiyorlar. Kızcağız bu zamana kadar kimsesiz yaşamış, tam huzura kavuştum derken başına bizim haylaz yüzünden gelmeyen kalmadı. Bunu annene nasıl izah ederim ben? Kadıncağız yıllarca aradı onu." dedi.
Baran:
"Başka bir çözüm yolu yok muymuş baba, bu kadar ağır olmamalı. Dilşad'ı ateşe atmak zorunda kaldık bizim eşek yüzünden, bir de o kızın günahına nasıl gireceğiz?! Gel itiraz edelim kararlarına." dedi.
Jiyan Ağa:
"Sakın oğul, ben denedim bunu. Öyle hemen pes etmem bilirsin. Silahımı çıkarıp hepsini tarayacaktımki, konağın bahçesine gömdükleri bombayı patlatmakla tehdit ettiler. Anlayacağın elim kolum bağlandı. Bununla bana diyecek, yapacak bir şey bırakmadılar. Kararları kesin. Töre böyledir oğlum bilirsin, bize başka çıkış yolu bırakmadılar. Nasıl yapacağız, annene nasıl söyleyeceğiz ah evladım?" dedi.
Baran:
"Kardeşim olacak o fikirsizin, içim elverse öldürülmesini kabul edelim diyeceğim ama gel gör ki ben onun gibi düşüncesiz değilim babam. Hatası ne olursa olsun insan kıyamıyor. Dilşad da kardeşim elbet ama en azından yaşıyor olacak. Hem de evleneceği çocuk mutlu eder belki diye düşünüyorum. Ama Sahra'nın durumuna bir kılıf uyduramıyorum be baba. Kızcağız daha yeni bir aileye kavuşmuştu. Onun sevincini tam yaşayamadan bunlar geldi başına. Nasıl söyleyeceğiz ben de bilemiyorum inan." dedi üzgün bir halde.
Henüz aklına ve kalbine girmeye başlayan, ona farklı duygular hissettiren bu kızın hayatının kararmasına nasıl göz yumacaktı Baran?!. Bir şeyler düşünmeliydi, yapabilmeliydi.. İzin vermemeliydi bu olanlara.