Güzel mi güzel, herkesin hiç bitmesini istemediği koyu ve oldukça keyifli bir sohbetin ve de kahve faslının ardından saat oldukça ilerlemiş, herkes odalarına çekilmişti dinlenmek üzere. Sahra da odasındaydı. Dilşad da ona eşlik etmişti. İki kuzen birbirlerini daha iyi tanıyorlardı, ettikleri sohbet vesilesiyle. Dilşad'ın konuşmalarını elinden geldiğince dinleyen ve gereken yerde de dönüt yapan Sahra'nın aklında ise, Baran'ın ona bakan gözleri içerisine hapseden bakışları ve kendisine "küçük hanım" diyen o etkileyici sesi vardı. Kendisinden büyüktü biraz kabul, ama onun çekimi altına girmek de elinde değildi insanın. "Abi" demeliydi belki de ona, ama öyle hitap etmek gelmiyordu içinden.
Sahra bunları düşünürken, Dilşad'ın kendisine seslendiğini duymamıştı bile. Sahra'nın daldığını fark eden Dilşad, onu dürtmekte buldu çareyi ve sitem dolu sesiyle:
"Hangi alemlere daldın kızım, aşık mısın?" dedi.
Sahra, bu sözler karşısında ne diyeceğini bilemez bir halde şaşkınca bir ses tonuyla:
"Yok canım ne aşkı, dalmışım öyle." dedi.
Dilşad:
"Sen de haklısın kuzen, baya yoruldun bugün. Başını şimdilik daha fazla ağrıtmayayım, biraz da sonraya saklayayım. Daha konuşacak çok şeyimiz var. Haydi şimdi güzelce dinlen bakalım sen. Yarın görüşürüz." dedi.
Sahra da tebessümle:
"Olur mu öyle şey, başımı ağrıtmıyorsun Dilşadcığım. Seninle sohbet etmek çok keyifli. Ancak bira yorgunum evet. Dinlendikten sonra konuşuruz yine. Görüşmek üzere, iyi geceler." dedi nazikçe.
Dilşad da aynı şekilde güler yüzle ve nazikçe:
"İyi geceler Sahracığım." dedi ve kapıyı açıp çıktı oradan.
Dilşad odadan çıktıktan sonra, kendisini yatağına attı Sahra. İnsanın hayatı böyle bir anda değişebilir miydi, değişebilirdi demek ki. Yeni bir memleket, yeni bir ev, yeni bir aile, bunların üstüne bir de daha önce hiç olmayan bir şey, kalp çarpıntısı... Hepsine gönlü çoktan razıydı, ancak Baran'a olan ilgisini en başından durdurmalıydı. Çünkü o hem kendisinden büyüktü, hem de kuzeniydi. Kardeş gibi olmalılardı. Hem belki de Baran'ın hayatında biri vardı. Baran kendisini kardeşi gibi görmüştü belki de. Zaten kendisine "küçük hanım" diyordu. Buradan belliydi onun kendisini kardeş gibi gördüğü. O yüzden hislerine mani olmalıydı, hatta Baran'a "abi" demeliydi.
Bu düşüncelere dalmışken, yorgunluğundan uyuyakalmıştı Sahra.
***
Delal hanım, yeğenini merak etmiş, bir bakmak için odasının kapısı önüne gelmişti. Kapıyı yavaşça tıkladı ve aynı yavaşlıkta açtı. Gördüğü manzara karşısında, kalakaldı Delal hanım. Kızcağız uyuyakalmıştı. E o kadar yorulmuştu tabii. Yavaşça yatağın kenarına oturdu ve yeğenini hayranlıkla izlemeye başladı. Yıllardır aradığı, kardeşinden yadigâr, ondan bir parça olan Sîmal'ini izlemeye başladı. Onu gözü gibi koruyacak, mutlu edecek, ona aile şefkati, anne şefkati nedir fazlasıyla gösterecekti Delal hanım. Kızcağızın ipek gibi saçlarını usul usul okşamaya başladı. Bir müddet onu izlemeye devam ettikten sonra, geldiği gibi sessizce çıktı odadan. Ardından yatak odasına geçti. Eşi cam kenarına, şehrin manzarasına doğru oturmuş bir şeyler düşünüyor gibiydi. Kapı açıldığında, Delal hanıma dönmüştü. Delal hanım:"Sen de epey yoruldun bugün ağam, ne düşünürsün bu kadar dalgın?" dedi.
Jiyan ağa:
"Yeğenimiz Sîmal'i düşünüyorum hanım. Kızcağız yıllardır kimsesiz, aile, anne özlemiyle yaşamış. Onu en güzel şekilde himaye etmeliyiz, mutlu etmeliyiz, okutmalıyız. Bunları düşünüyorum hanım." dedi.