1. Bölüm

15.1K 559 45
                                    


Kitap olduğu için tanıtım amaçlı düzenlenmiş haliyle birkaç bölümü yayınlıyorum arkadaşlar.

Keyifli okumalar...


Mayıs 2018

Genç kadın, deniz kenarında karşı kıyıya doğru bakıyordu. Aynı şu anda hayatına uzaktan baktığı gibi...

O kadar çok şey yaşamıştı, o kadar kırılmıştı ki kanatları; sanki şu anda onları yaşayan başkasını uzaktan izliyor gibi geliyordu...

Arada sırada böyle hissediyordu. Her ne kadar güçlü dursa da bazen yaşadığı ufacık bir sahne geçmişe gitmesine ve buzdan duruşunun kırılmasına neden olurdu...

Nefes alamadığını hissettiğinde, şoföre durmasını söylemişti. Araba durduğunda kendisini nasıl arabadan attığını bilmeden deniz kenarına topuklu ayakkabılarının izin verdiği hızla koşmuştu.

Derin nefes almaya çalışırken ellerini dizlerine dayayıp öne doğru eğildi. Küçük bir kızken bile denizin mavi rengi onu rahatlatırdı. Şimdi de önünde durduğu maviliğin rahatlattığını hissediyordu. Annesinin bal gözlü kızım diyerek sevdiği kehribar rengi gözleri yaşadığı duygusal anın etkisiyle buğulanmıştı. Denizin sahil kenarına vuran dalgalarının eşliğinde gözlerini sımsıkı kapatıp sakinleşmek için denizin o tuzlu yosun kokusunu içine çekti. Arkasında bir hareketlenme hissettiğinde kendisine ayırabileceği sürenin sonuna geldiğini anlamıştı.

"Sayın savcım, artık gitmemiz gerekiyor. Yarım saat sonra duruşma başlayacak."

"Tamam Ali geliyorum. Sıtkı abiye söyle çalıştırsın arabayı."

Derin bir nefes alıp geriye döndü.

Ali, savcılık sınavını kazanıp buraya atandığından beri kendisinin özel kalemi olarak çalışıyordu. Daha önce de birkaç savcıya hizmet verdiğini biliyordu. Düzenli, planlı olması ve adamın bakışlarında yer alan samimiyet, genç kıza güven veriyordu. İnsanlara güvenmemesi gerektiğini daha genç bir kızken öğrenmişti. Yine de insanlardan umudunu kesmemişti. Arada Ali gibi art niyetsiz düzgün insanlar çıkıyordu karşısına.

Ağır adımlarla yaklaşıp arabaya bindi. Yanında oturup ruh halini anlamlandırmaya çalışan Ali'ye buruk bir tebessüm sunup aracın ön kısmında oturan şoförüne seslendi.

"Hadi gidelim."

Mayıs 2011

Genç kız evin kapısında, çantasında anahtarlarını bulmaya çalışıyordu. Bugün yoğun bir sınav dönemini atlatmıştı. Bunun mutluluğuyla abisine en sevdiği yemek olan patlıcan oturtma yapacaktı. Çantasını karıştırırken bir yandan da plan yapıyordu.

"Yanına da bir güzel pilav yaparım. Bir de cacık, tamamdır. Çorba da yapsam mı acaba? Ay çok yoruldum zaten. Onu da içmeyiversin Toprak Bey..."

Kendi kendine konuştuğunu fark edince gülmeye başladı. Kendi kendine konuşması yetmiyor gibi bir de gülüyordu. Komşulardan gören olsa delirdiğini düşünecekti.

Mayıs ayı olmasına rağmen yağmurlu havalar devam ediyordu. Uzaktan gök gürültüsü gelmeye başladığında, içi ürperdi. Neyse ki abisi Toprak bu akşam görevden döneceğini söylemişti iki gün önce ona. Operasyondayken çoğunlukla ulaşamasa da abisi her fırsatta arar bilgi verirdi Damla'ya. Abisi aklına geldiği için birbirini tamamlayan ve ikisinde de aynı olan güneş kolyesini okşadı. Anne ve babası vefat etmeden, birlikte son gittikleri Ayvalık tatilinde Cunda'dan aldıkları kolyeler abi kardeşin boynundan asla çıkmazdı.

Küçüklüğünden beri gök gürültüsünden korkar yalnız kalamazdı genç kız. Henüz on yedi yaşındayken annesi ve babası bir trafik kazasında ölmüşlerdi. O zamandan beri ailesinden kalan tek kişi olan abisiyle birlikte kalıyordu. Babası büyükelçi olduğu için başka ülkelerde gezmişlerdi. Türkiye'ye döndüklerinden dört yıl sonrada annesi ve babasını kaybetmişti. Anne ve babası öldüğünde, abisi kıdemli üsteğmen olarak Şırnak'ta görev yapıyordu. Şimdi ise yüzbaşı rütbesiyle katılıyordu operasyonlara...

Abisi Toprak her ne kadar kardeşini yalnız bırakmak istemese de uzun operasyonlara ve görevlere gitmek zorunda olduğu için Damla yalnız kalmaya alışmıştı. Yine de gök gürültüsünün artacağını düşünen kız, abisi bu akşam yanında olacağı için mutlu oldu. Sürekli yalnız kalmaya ne kadar alışsa da bu akşam bir adım ötede abisinin uyuyacak olması onu daha da rahatlatmıştı.

İçeriye girip kapıyı kapattıktan sonra, hemen üzerini değiştirmek için üst kata çıktı. Elini yüzünü yıkadıktan sonra yemek yaparken rahat hareket edebilmesi için siyah eşofman altı ve bol beyaz tişörtünü geçirip merdivenlerden aşağıya indi. Neyse ki dünden evi temizlemişti. Yoksa pasaklı diyerek abisinden laf işitmeye hiç niyeti yoktu.

Merdivenlerin yarısında çalan kapıyla duraksadı. Abisinin yemeği yapmadan gelmesini beklemiyordu. Genelde önce üsse gider buraya akşam uçağıyla gelirdi. Merkez üssü Ankara'da olduğu için, İstanbul'a gelmesi hep geceyi bulurdu. Yine de erken gelmesine sevinip merdivenleri hızlıca inmeye devam etti.

"Nasıl da özledi-"

Kapıyı açtığında gördüğü kişilerle genç kızın cümlesi yarıda kaldı. Karşısında rütbeli olduğu belli bir adam, arkasında yaverleri olduğunu tahmin ettiği üç adet askerle dikiliyordu. Onların çaprazında ise bir hemşire ve doktor vardı. Bunun anlamını biliyordu Damla... On yedi yaşındayken de benzer bir sahneyi yaşamıştı. Bir anda Anne ve babasının öldüğünü haber veren polislerin kapılarına geldiği zaman canlandı zihninde... O gün kapıyı açan abisi haberi aldığı gibi yere çökmüş, üzüntüsü ile yanaklarından akan yaşlarla buruşan yüzünü, arkasından yaklaşan kız kardeşini görünce olabildiğince toparlamıştı. Abisinin ona sarılarak kulağına söylediği kara haber ile genç kız son dayanağının kollarında kendinden geçmişti. Ama şimdi olamazdı, olmamalıydı... hem öksüz hem yetim kalmışken yirmi yaşında hayatta tek başına kalamaz, ailesinin son üyesini de böyle kaybedemezdi. Abisi de yoktu ki... Kim toparlardı onu?

"Lütfen söylemeyin, ne olur..."

Genç kızın gözyaşları teker teker süzülmeye başlamıştı. Gördüğü sahne ile karşısındaki askerin ne söyleyeceğini anlamıştı. Boğazında koca bir yumru oturmuş, nefes almasına dahi izin vermiyordu.

Albay Murat Savaş için meslek hayatının en zor görevlerinden birisiydi şu anda. Bir aileye bu acı haberi vermek insanın kalbini paramparça ediyordu. Üstelik Yüzbaşı Toprak Demir gibi değerli bir askeri kollarında kaybettikten sonra kız kardeşine bunu söylemek ciğerini dağlıyordu adamın. Yapması gereken bu zor görevi tamamlayabilmek için bir nefes alarak daha dik durmaya çalışıyordu. Yana sarkan iki eli gibi çenesi de titriyordu deneyimli askerin. Şehit yakınına acı haberi verebilmek için sol elini alnına getirerek asker selamı verdi.

"Başın Sağ olsun kızım. Ağabeyin Yüzbaşı Toprak Demir vatan uğruna dün sabah şehit oldu..."

Genç kızı yakınında bulunduğu için yere düşmeden zamanında yakalarken arkasındaki hemşire ve doktora gözlerinden yaşlar akarak bağırdı.

"Ne duruyorsunuz? Yardım edin!"

HÜKÜM-Aşk Mahkemesi(Kitap Oldu!) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin