İkinci Bölüm - Huzurlu Tını

334 52 81
                                    

Tekrar hoş geldiniz! Bu bölümle ilgili minik bir kolajla size merhaba diyerek bölümün ardından sizi yorumlara bekliyorum, şimdiden iyi okumalar!

Tekrar hoş geldiniz! Bu bölümle ilgili minik bir kolajla size merhaba diyerek bölümün ardından sizi yorumlara bekliyorum, şimdiden iyi okumalar!

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


İkinci Bölüm - Huzurlu Tını

Alabildiğine yeşil bir bayırın karşısında durmuş doğan güneşle ısınmaya hazırlanan toprağa basıyorum çıplak ayaklarımı. Tam karşıma, tek başına göğü yarmaya hazırlanan asırlık çınara doğru koşmaya başlıyorum. Koşuyorum. Metrelerce, kilometrelerce, dakikalarca, saatlerce koşuyorum.

En sonunda ağaca vardığımda dallarına asılarak en tepesine çıkmaya hazırlanıyorum. Ayaklarımın altında çatırdayan dalları, hışırdayan yaprakları önemsemeden hızlıca en tepeye ulaştığımda bakışlarım bayırın ilerisine takılıyor. Yaklaşmakta olan insanların niyetinin savaş olduğunu biliyorum. Hızlıca koşan atların içlerine çektikleri nefesi ensemde hisseder gibiyim, vahşi insanlar kulağımın dibinde bağırıyor gibi bir his bu...

Sonra kendimi hızla geri çekiyorum. Kaçmak istercesine altımdaki dallara atıyorum kendimi. Ancak tutunmayı unutuyorum bir anlığına, düşüyorum. Uzun bir düşüşün ardından sonumu hazırlayan ölüm değil; bakışlarında ölümü saklayan bir adam kucaklıyor beni.

"Tuttum seni," diyor.

Bakışlarım kara gözlerinde asılı kalıyor bir süre. Kaçmak istiyorum ancak hareket edecek gücü dizlerimde bulamıyorum bir türlü.

"Theona," diyor. "Özür dilerim."

Elindeki hançer göğsüme saplanırken dudaklarımdan ufacık bir çığlık bile dökülmüyor. Benim yerime onun bağırdığını işitiyorum. Parmakları hançeri büyük bir güçle ileri savururken acı bedenime yayılıyor.

ɤ

Kontrolsüz nefes alışverişlerimle uykudan uyandığımda, boğazımı yakan ağrıyı geçirebilecekmişim gibi parmaklarımı boğazıma götürdüm. Sanki su içmeyi saatlerdir ertelemiş gibi kuru ve acı bir his boğazımı ele geçirmişti. Gözlerimi her ne kadar aralamak istesem de altımdaki yatak kopamayacağım kadar yumuşaktı. Ayrıca böylesi aydınlık bir güne uyanmam mümkün de değildi. Gözlerimi daha kapalıyken rahatsız eden bu bembeyaz ışık kim bilir uyandığımda beni ne kadar rahatsız edecekti... Ki benim gece lambam ne beyazdı; ne de beni rahatsız edecek kadar aydınlıktı.

Kendimle girişmek üzere olduğum kavgayı aceleyle kenara iterek gözlerimi araladım. Birbirine sarılmış kirpiklerim zorlukla aralanırken nerede olduğumu görmek adına oldukça telaşlıydım. Gözlerimi art arda kırpıştırırken ışığa alışmadan önce dirseklerimden güç alarak yattığım yerde doğrulmaya çalıştım. O an koluma dokunan sıcacık bir el olduğum yerde durmama sebep oldu. Başımı istemsizce sağ tarafıma, elin sahibine çevirdiğimde nefesim boğazımda kalakaldı.

Kaybolanın AffıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin