Herkese tekrardan merhabalar! Kaybolanın Affı'nın yeni bölümüne hoş geldiniz! Bölümü keyifle okurken bana paragraf arası yorum bırakmayı unutmayın efenim...
On Altıncı Bölüm – Oyun Sonu
Gergin bir şekilde koltukta otururken bakışlarım pencerenin kenarına yaslanıp sessiz bir şekilde gün doğumunu izleyen Mir'in üzerindeydi. Şömineden yükselen çıtırtılar odayı doldururken dışarıdan doğanın uyandığına dair kuş sesleri geliyordu. İki saatlik bir uykunun ardından gözlerimi açalı çok olmamıştı. Kendimi yorgun hissediyordum, belim ağrıyordu, daha fazla uyumak istiyordum ve karnım acıkmıştı. Tüm bu safsatanın yanı sıra öleceğim güne 48 saat kalmıştı. Uyuyarak heba etmek istemediğim bu süre içinde Arkeoloji Müzesi'ni soymayı planlıyordum üstelik...
"Hâlâ saçma olduğunu düşünüyorum," diye mırıldandım üzerimdeki örtüyü kenara iterken.
Mir bakışlarını ormandan ayırmadan yerinde doğruldu. Neyin planını yapmaya devam ettiğini bilmiyordum. Onun için bu bilgiye sahip olmanın ne kadar zor olduğunu anlıyordum, çünkü Alcinous onu telkin ettiğinde cevap vermekten başka seçeneği olmayacaktı. Bu bilgiyi saklamak için sonsuza kadar kaçamazdı da üstelik. Anlamadığım nokta kâse bizim elimize geçince ne olacağıydı. Onu nasıl koruyabilirdik ki? Yine benim kâseyi saklamam mı gerekecekti? Ki saklasam bile Alcinous bir şekilde yerini öğrenirdi, sevdiğim insanlarla beni tehdit edeceğine adım gibi emindim.
"Başka bir çaremiz yok," dedi Mir.
Oturduğum yerden kalktıktan sonra gerinerek montumun cebinden telefonumu aldım. Annemden, babamdan ve arkadaşlarımdan birkaç mesaj gelmişti. Hepsine özenle, yavaş yavaş cevap verirken artık bir "yalancı" olduğum için kendimle pek de gurur duyduğum söylenemezdi.
"Eirena yola çıkmış," dedi Mir. Adım sesleri bana yaklaştığında telefonu cebime koyarak ona döndüm. "Birkaç saat içinde yolun yarısında buluşacağız ve onun arabasıyla devam edeceğiz."
"Bizim arabamıza ne oldu," diye sordum kollarımı göğsümde bağlayarak.
"Alcinous'un bizzat gördüğü bir arabayla yola devam etmek sence de riskli değil mi? Bizi ne kadar geç bulsa o kadar iyi." Arkamdaki askıdan montuna uzandığında bakışlarım onu buldu.
"Şimdi mi gidiyoruz?"
"Yola çıkıyoruz ama şimdi gitmeyeceğiz," dedi Mir. "Hadi montunu giy."
Hiçbir şey söylememe müsaade etmeden kapıyı açıp dışarı adım attığında derin bir nefes aldım. Kendi bildiğini okumak konusunda oldukça inatçıydı ve bir noktada müdahale edebileceğim hiçbir şey olmadığından ona boyun eğmek zorunda kalıyordum. Bundan pek memnun olduğum söylenemezdi.
Montumu giydikten sonra arkamdaki kapıyı kapatarak dışarı çıktım. Arabanın hemen yanında telefonuyla uğraşan Mir, kapının sesiyle bana döndü. Hiçbir şey söylemeden önce kısa bir an yüzüme baktı. Ne söyleyeceğini bilememekten çok ne söyleyeceğini unutmuş gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaybolanın Affı
FantasySonsuz Serisi I - Kaybolanın Yükselişi Teni tenime, ruhu ruhuma işlerken anladım. Tanımadığımı düşündüğüm bu adamın gözleri birkaç dakika, birkaç saat, birkaç gün, birkaç hafta önce değil; birkaç asır önce çarpmıştı gözlerime. Adını biliyordum. Güze...