On Sekizinci Bölüm - Kaybolanın Yükselişi

67 8 15
                                    

Merhabalar! Final bölümüne hoş geldiniz!  Eveeet, ben çok heyecanlıyım. Lütfen bol bol yorum yapmaya hazırlanın. Düşüncelerinizi çok çok çook merak ediyorum. O zamaaan hadi bakalım eğlence başlasın!

On Sekizinci Bölüm – Kaybolanın Yükselişi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

On Sekizinci Bölüm – Kaybolanın Yükselişi

Şöminenin önünde tek başıma beklerken katıksız bir soğuk iliklerime kadar işlemişti. Ne karşımdaki şöminenin ne üstümdeki kıyafetlerin ısınmama yardımcı olması mümkün değildi. Hissettiğim bu soğuk ruhumu titretecek cinstendi. Alcinous'un önce odadan, sonra da evden çıkmasının ardından biraz zaman geçmişti. Geniş pencerelerden görünen gökyüzü çoktan yıldızlarla dolmuş, ay ışığı en ufak bir karanlık bırakmak istemezcesine evin her yerini sarıyordu. Kendimi umutsuz hissediyordum. Alcinous'un planının bir parçası olmaya mecbur kaldığım için çaresizdim. Kaçmanın, karşı koymanın bir yolunu bulmak zorundaydım.

Merdivenden gelen ayak sesleriyle arkamı döndüğümde karşımdaki tanıdık simayla göz göze geldim. Korkunç denecek mavilikte gözlere sahip olan bu adam müzede karşılaştığım ve Mir'le telefonda konuşmama müsaade eden adamın ta kendisiydi. İçimde sebepsiz bir umut vuku bulurken sanki bu adam bana yardım edebilirmiş gibi hissediyordum. En azından Mir'le konuşmama müsaade eden, bana küçük ipuçları veren bu adam iyi olabilirdi.

"Hazır mısın, Ilgın", dedi gözlerini bir kez bile kırpma ihtiyacı hissetmeden.

Ona baktım. Hiçbir şey söylemeden önce bir süre bekledim. Sanki cümlesinin sonuna eklemesini istediğim kelimeler vardı. Beni buradan kurtarabilir, Alcinous'un planına karşı çıkabilirmiş gibi hissediyordum. Ama güçlü bir telkin altında olmaması mümkün değildi. Alcinous işini şansa bırakmış olamazdı.

"Nereye gideceğiz?"

"Alcinous, Ateleiotes'in yanında. Seni bekliyor," dedi.

"Kuruldan kaç kişiyi öldürdü," diye sordum. Bunun nasıl mümkün olabileceğini bilmiyordum bile. Kâse ve bahsettiği o kitap olmadan hiçbir Sonsuz'u öldüremezdi. Ama bir şekilde, ihtiyacı olan süre boyunca ölü kalmalarını sağlamış olmalıydı.

"Dört," dedi. "Gitmemiz gerekiyor, vakit geldi sayılır."

Karşı koyabileceğim bir pozisyonda olmadığımın farkındaydım. Ama yine de Alcinous'un Mir'i de öldürmüş olma ihtimali canımın yanmasına sebep oluyordu. Göğsüme dolan huzursuzlukla birlikte önümdeki adamın işaret ettiği yere, garaja doğru yürümeye başladım. Garaj kapısını araladığımda serin hava titrememe sebep oldu, üzerimdeki kıyafetler Aralık ayının ayazına karşı koyacak kalınlıkta değildi. Ama az sonra öldürülmesi planlanan bir kız olduğum için kimse üzerime mont verecek nezaketi gösterme gereği hissetmiyordu anlaşılan. Hâlbuki ben hâlâ hayattaydım.

Kaybolanın AffıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin