Hepiniz Mir'e hoş geldiniz!
İlk bölüme yapacağınız yorumlar benim için çok önemli, bu yüzden beğendiğiniz beğenmediğiniz her paragrafa yorum yaparsanız beni çok mutlu edersiniz! Bende yeri başka olan bir hikayeye başlıyoruz birlikte... Çok severek yazdığım ve öncesinde aylarca araştırma yaptığım bu kurgunun ilerleyen bölümlerinde çok da eğleneceğiz, biliyorum. 😉
O zaman tekrar hoş geldiniz!
*Ilgın'ın dedesiyle konuştuğu bölüm 21.03.2020'de düzenlendi.
Birinci Bölüm - Benlik
"Ve bir gün ardına bakıp da gördüğünde tüm o hayalleri, tüm o yıkılışları o zaman fark edeceksin kaybolduğunu. Hayallerinin peşinden koşmayı bıraktığını ancak yıllar sonra fark edeceksin!" Sahnedeki adam öfkeyle karşısındaki kadına adım atarken herkes soluksuzdu. Merakla sahnedeki kadının ne yapacağını izliyorlardı. Kadının yapmacık tavrı bir an soluverdiğinde ceketinin cebinden küçük bir tabanca çıkardı. Seyircilerden birkaçı gerçekten şaşırmış gibi nefeslerini tutarken güldüm.
"Sessiz ol, Ilgın."
Sanki izlediği oyundan keyif alıyormuşçasına dirseğini kaburgalarıma geçiren Rüya'ya baktım. Umutsuz bir şekilde küçücük salonun en arka sırasına geçmiş, son paramızı verdiğimiz oyunun rezalet oluşuna yanıyorduk. Asıl sorun kesinlikle oyun yazarında değildi. Sorun tam olarak oyuncu seçmelerinde şike döndüğünü bize hissettiren kadın oyuncuydu. Gördüğünüz an ses tonunu duymamak adına arkanıza bakmadan kaçacağınız tipten birisi olmasının yanı sıra, sahne geçişlerinde ışıklar söndüğü an iki kez art arda düşmüş ve dört kez repliğini karıştırmıştı.
"Lütfen gidelim," dedim oldukça sessiz bir şekilde. Rüya konuşuyor olmama karşılık sinirli bir şekilde etrafımıza baktı. Birilerini rahatsız edip etmediğime emin olmak istediğini biliyordum. Ne zaman tiyatroya ya da sinemaya gitsek rahatsız edilen taraf biz olurduk ve ben karşı tarafı sessizleştirmek adına kendimi ortaya atardım. Ancak bu sefer durum bambaşkaydı. İlk defa Rüya'nın bile konuşmaktan çekinmediği bir oyunu izliyorduk.
"Bitmesine 10 dakika kaldı," dedi kulağıma eğilerek.
"Kızın sahnede bin kere düşmesi ve repliğini unutup konuyu dağıtması da dâhil mi," deyiverdim.
Buna ne Rüya'nın ne de benim verebileceğim bir cevap yoktu. Sessiz olmaya özen göstererek arkama yaslandım ve oyunun en kısa zamanda bitmesi için dua etmeye başladım. Çünkü böyle bir oyunculuk karşısında, seyirciye saygısızlık yapılıyor bile olsa, bana göre kalkıp salondan çıkmak terbiyesizlikti. Kimseyi rahatsız etmeme kararımla birlikte telefonumu cebimden çıkardım ve ekran parlaklığıyla sesini tamamen kıstım. Sahne ışıkları küçük salonda gölge oyunları yaptığından elimdeki telefonu hiç kimse fark etmezdi bile...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaybolanın Affı
FantasySonsuz Serisi I - Kaybolanın Yükselişi Teni tenime, ruhu ruhuma işlerken anladım. Tanımadığımı düşündüğüm bu adamın gözleri birkaç dakika, birkaç saat, birkaç gün, birkaç hafta önce değil; birkaç asır önce çarpmıştı gözlerime. Adını biliyordum. Güze...