Ege'den
Ekip gergince çember şeklinde oturmuştu. Üzerimizdeki gerginlik metrelerce öteden bile farkediliyordu neredeyse. Ares ve diğerleri gideli yarım saat olmuştu bile. Ama o gürültüden sonra hiç kimse hiçbir şey duymamıştı.
Bu gerginliğe dayanamıyordum, bu yüzden hızlı bir şekilde ayağa kalktım ve diğerlerine, "peşlerinden gidelim zaten Artemis yanımızda bize bir şey olmaz." dedim.
Diğerleri de sanki bunu bekliyorlarmış gibi hemen ayağa fırlamışardı.
Çadırları orada bırakıp direk sadaklarımızı ve yaylarımızı alıp yola koyulduk. En önde bizden bir kaç metre ötede Artemis vardı, hemen arkasında ise atışa hazır yere çevrilmiş yayımla ben yürüyordum.
Tufan haritaya bakıp, "Şu an depoya gidelim, Ares ve diğerleri zaten nerede bilmiyoruz." dedi.
Herkes kafasını salladığında sessizliğe gömülüp yürümeye devam ettik.
Neredeyse bir, bir buçuk saat sonra Ateş söylenmeye başladı, "Yoruldum ben ya, nerede bu depo mu neyse."
Dedi ve söylenmeye devam ederken Tufan onu durdurdu, "Buralarda bir yerde olmalı." derken Ada, "gördüm bak şurada." diye bağırarak sola doğru koşmaya başladı.
Hepimiz onun gibi koşmaya başladık.
Beş on saniye sonra şaşkınlıkla duraksadık. Karşımızda kocaman bir bina vardı. Rengi yemyeşil ormana tezat şekilde simsiyahtı, ve eğer bana sorsaydınız ben bu yapıya kesinlikle depo demezdim.
Ateş'te benimle aynı şeyi düşünüyor olmalıydı ki ortaya bir şaşkınlık nidası bırakıp, "Burası depo ise şehirdekiler ne. Bunu yaptıran gerçekten zengin olmalı, buranın içini dolduracak kadar eşyası kimin olabilir ki."
Herkes buna benzer tepkiler verirken yavaş yavaş binanın etrafında yürümeye başlamıştık.
Pencere vardı ama önünde demirler vardı. Yapının çevresinde tam bir tur atacakken sonunda kapıyı bulmuştuk.
Tabi her şey bu kadar kolay olabilir miydi ki?
Kapının önünde neredeyse benim kadar bir asma kilit vardı. Tamam fazla abarttım ama büyüktü işte.
Ada büyük bir iç çekişle, "Bir fikri olan?" diye sordu. O sırada ben de acaba bu kilidi eritebilir miyim diye düşünüyordum.
Tufan'a dönüp, " Ateşle eritsem?" diye açık uçlu bir soru sordum. Diğerleri onaylayan mırıltılar çıkarırken yavaşça yürüyüp kilide dokundum.
Neredeyse on beş, yirmi saniye sonra kilit kıpkırmızı olmuştu. Şakaklarımdan ter koşarken sonunda tamamen eritebilmiştim. Derin ve titrek bir nefes alıp kapıyı açmaları için bir kaç adım geri çekildim.
Ada koluma girerken Ateş havalı bir şekilde yürüyüp boyunu üçe katlayan kapıya bir tekme savurmuştu.
Kapı açılırken ortaya çıkan gürültüyle hepimiz kulağımız tıkamıştık. Kesinlikle uzun zamandır girilmediği belliydi.
Ateş omzundaki görünmez tozları silkerek alaycı bir şekilde hepimize yol verdi.
Yanından geçerken, "İyi iş." diye mırıldanıp gülümsedim ve deponun içine bakmaya başladım.
Gece olduğu için zifiri karanlıkta hiç birimiz bir şey göremiyorduk.
Nazlı telefonunun el fenerini yakarak etrafa bakmaya çalıştı. Her birimiz burayı aydınlatacak bir ışık kaynağı ararken Nazlı yine yavaşça soldaki duvara doğru yürümeye başladı.
Oraya dikkatlice baktığımda bir elektrik paneli olduğunu gördüm. Aynı anda herkes derin bir nefes bırakmıştı.
Nazlı sıra sıra kolları çevirirken eş zamanlı olarak depodaki her katın ışıklarının yandığını duyuyorduk.
Etraf tamamen aydınladığında kendi eksenimde dönüp etrafımı inceledim.
Aslında kısmen boş sayılırdı otuza yakın koli vardı.
Ada, "Hadi en üst kata çıkalım o zaman sıra sıra bakarız." deyince sonda ben olmak üzere hepimiz yukarı çıkmaya başladık.
En üst kata gelene kadar tam 7 kat saymıştım. Nefes nefese etrafımı inceliyordum.
Sorgu odasını andırıyordu. Ortada bir masa ve karşılıklı iki sandalye vardı. Etrafta ise uzun ince koliler ve demirler vardı.
Hepimiz bir yere dağılmış kolileri açıp içlerine bakmaya çalışıyorduk.
Zorlukla açtığım belime gelen koliyi yere yatırdım ve içinde gördüğüm şeyle neredeyse dehşete düşüyordum.
İçinde kocaman bir testere vardı.!?
Korkuyla bir kaç adım geri atarken diğer kolilerin içinde de çok farklı şeyler olmadığını gördüm.
Tufan elinde bir balta ile bize dönüp,"Sanırım ağaç kesmek için malzemelerin olduğu bir depo bu ama neden işaretlenmişti ki."
Dertli bir şekilde iç çekip, "Biliyorum ama burada fazla vakit kaybedemeyiz, Ares ve diğerlerini bulmaya gidelim sonra tekrar geliriz." deyip ikişer ikişer merdivenleri inmeye başladım.
Son kata geldiğimizde Nazlı kontrol panelinden ışıkları kapatmıştı.
Dışarı çıktığımızda Ateş'in kapıyı kapatmasını beklerken gözlerimi kapadım ve Ares' e odaklanmaya çalıştım.
İlk karşılaşmamızda benimle diğer dağın ucundan iletişim kurabilmişti. Belki ben de ona buradan seslenebilirdim.
Kendi kendime, "Neredesin, neredesin, neredesin." diye mırıldanırken bir anda tekrar bir gürültü duyuldu. Tanrım neydi bunlar.
O sırada Ares'in sesini duydum,
"İkinci işaret."
Sesi kulaklarımda çınlarken etrafa şaşkın şaşkın bakan Tufan'ın yanına gidip haritada işaretlenen depoya en yakın yere parmağımı bastım ve. Buraya gidiyoruz diye mırıldandım.
Hislerim bana kötü şeyler söylüyordu.
Ama hislerimin doğru olduklarını nereden bilebilirdim ki?
Peuw derin bir nefes bırakıyorum buraya. Uzun zamandır da Ege'min ağzından yazmıyordum iyi oldu bu. Uzun süre yoktum ama şu tatil sıralarında eski formuna geri dönmeye çalışacağım.
Bu bölümü benden bölüm isteyen Byuless aşkıma ve ElifTURAN911 aşkıma ithaf ediyorum.
Fazla uzatmadan takipte kalın, sağlıklı kalın, evde kalın ve hoşça kalın😍😘<3😍<3😍
(753 kelime)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ORMANIN FISILTISI
FantasiOna bakarken bir anda bana doğru bir şey fırlatıp "Lider sensin." dedi ben de gözlerimi kocaman açıp "Ne! Hayır, ben lider olmak istediğimi söylemedim." dedim. O ise alayla "Zaten sana soran olmadı." dediğinde ise artık ne düşüneceğimi ve ne hissede...