"Ve azotun yanma tepkimesi endotermik olduğu için, sıcaklık artırıldığında tepkime ileri yönde gerçekleşir." dedim Hazar milyonuncu kez pencereden dışarı bakarken. "Beni dinlemezsen hiçbir şekilde ilerleyemeyiz ama."
"Dinliyorum ki," dedi direkt kafasını çevirip. O kadar masum duruyordu ki dışarıyı izlediğini hayal ettim sanabilirdim.
"Bunlar acayip sözel şeyler ya, okuyunca nasıl anlayamıyorsun gerçekten?"
"Herkesin görsel zekası yok çünkü." dedi göz devirerek. "Bu kaçıncı ezişin bilmiyorum bu arada, 8'den sonra saymayı bırakmıştım ve bu iki gün önceydi."
Ve ciddiydi, saymıştı. Günlerden cumaydı, bir haftadır öğle araları çalışıyorduk ve önümüzde hala çalışmamız gereken 3 koca ünite vardı. Sınavsa önümüzdeki salıydı. Pazartesi matematik vardı, kek.
"Ezmiyorum, sadece cidden tuhaf geliyor. Bende de kinetik zeka baskın ama okuyunca oluyor gayet." dedim milyonuncu savunmamda. "Alınmadığını bildiğim için bu kadar rahatım hem, ciddiye alacak biri olsan ohoo."
Ardından erkek öğrenciler içeri yığılmaya başladı ve ben sınıfa gitme vaktimin geldiğini anladım. Erkeklerin çoğu cuma namazına gittiği için cuma günleri öğle aramız normalden uzun olurdu, ona rağmen Hazar'la uğraşmaktan tüm zaman uçup gitmişti.
Hazar da düşündüğümü düşünmüş olmalı ki telaşla bana baktı, "Salıya kadar yetiştiremeyeceğiz!" dedi umutsuzca.
"Okul çıkışı burada çalışmaya devam edelim mi? İki üniteyi bir anda bitiriveririz, son üniteyi de pazartesi hallederiz."
"Bir haftada üç ünite çalıştık ve bir günde iki ünite mi diyorsun?" dedi muhtemelen korkarak. Başımla onayladım farkında olduğumu belirtmek için. "Anlaştık."
Son dersin bittiğini belirten zil çaldığında herkes sıralarından fırladı, bense telefonumu çıkarıp Hazar'a mesaj attım.
Ezrak: Bizim sınıfta çalışalım mı?
Onun görüp geleceğini biliyordum, sohbetten çıkıp annemle olan sohbete girdim. Son mesaj annemin işten geç geleceğiyle ilgiliydi ve günler öncedendi. Cevap vermemiştim.
Ezrak: Okulda oyalanacağım birkaç saat, arkadaşla ders çalışıyoruz da.
Mesajı gönderirken sınıf kapısı açıldı, Hazar sırtında çantasıyla göründü.
"Önce yemek yiyelim mi, acıktım ben." dedi çantasını önümdeki sıraya koyarken. Kantin çıkış saatimizden birkaç saat sonra kapanıyordu, geç kalmamak mantıklı olduğundan kabul ettim.
Kantinde çok fazla seçeneğimiz yoktu, ekmek arası şeyler en doyurucu olanlardı. Ne var ki ben kırmızı et sevmiyordum, yani seçeneğim çok daha azdı. Çiğköfte, tavuk döner ya da tavuk şnitzel. Gerçi sandviç de alabilirdim ama eh, domates suyu pek aradığım şey değildi.
Ben düşünürken Hazar çoktan yiyeceklerini almıştı, ben de şnitzel aldım daha fazla düşünmemek adına. Ve paramı çıkarırken çoktan Hazar'ın ödediğini gördüm.
"Özel ders veriyorsun ama hiç ücret almıyorsun, tabii ki ben ödeyeceğim." dedi ben daha ağzımı açmadan.
"Teşekkürler madem." dedim, itiraz etsem bile bir şey değişmeyecekti sonuçta. Bir masaya oturup sessizlik içinde yemeye başladığımızda Bu anı bir yerden hatırlıyorum, dedim içimden. Konser çıkışı yemek yerken de bu sessizlik olmuştu ve telefonlarımızı kurcalamıştık.
Aynısını yapmayı planlıyordum ki Hazar konuşma başlattı.
"Seni İnstagram'da gördüm, şu modelli fotoğraf."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sine
Teen FictionOnu seviyordum, ama daha cinsiyetimle kaybediyordum şansımı. En azından homofobik değil, diyordum, en azından arkadaşlarıyla bu konuda şakalaşacak kadar açık görüşlü. Ama bu, onun bana en ufak bir ilgi duymadığı gerçeğini değiştirmiyordu. Ve ben...