"Psikolog randevunu ayarladın mı?" dedi annem evden çıkarken.
Böyleydi işte, hoşça kal yerine bir amacı olan cümle.
"Hayır." diye seslendim, odamdaydım.
"Unutma onu." dedi, hemen ardından kapının kapanma sesi duyuldu.
Cep telefonumu çıkarıp numarayı bulurken bir ampul yandı kafamın üzerinde.
Hazar'la her randevumuz çakışıyordu. Bu seferkinin de öyle olacağına bahse girebilirdim. Her zamanki saatime göre alıp çok erken gitmeye karar verdim. Hazar da benimle aynı düşünürse, buluşmuş olacaktık.
Düşüncem bütün vücudumu hareketlendirirken o anı iyi değerlendirmem gerektiğini fark ettim.
Annemin evden çıkarken hoşça kal dememesi gibi, gördüğümde nasılsın gibi sorular sormamalıydım. Ona yardım etmenin bir yolunu bulmalıydım.
O an boşa gitmemeliydi.
İki hafta sonra ilk defa Gökalp'e mesaj atmak için telefonumu elime aldığımda, ona haber vermek istemedim.
Gökalp'i suçlamıyordum, yine de... Konuşabileceğimiz o az zamanda onların vakit geçirmesini istemiyordum.
Aldığım telefonda minik arkadaş grubuma mesaj atmaya karar verdim. Çınar tanıdığım en mantıklı insandı, Selin'se her türlü hinliğin sorulacağı biriydi.
Eğer Hazar'a yardım etmenin bir yolu varsa, bulsa bulsa onlar bulurdu.
***
Randevu günü ayaklarım sabit duramıyordu.
Selin bir kez daha "Huzursuz bacak sendromun mu var anlamadım ki." derken ofladım, kliniğe erken gelmiştik gelmesine ama Hazar ortada yoktu.
Selin ve Çınar'la bir plan yapmıştık. Çatapat bir şeyler beklerken mükemmel fikirler bulmuşlardı aslında, işe yaraması için umudum vardı.
Tek sorun Hazar'ın gelip gelmemesiyle ilgili bilgisizliğimizdi.
Selin kliniğime ilk kez geldiğinden etrafı seyrediyordu, onun için hava hoştu. Bense yerdeki fayans sayısını dahi bildiğim bir ortamda sabırsızlıktan ölüyordum.
Sonunda, kapı bir kez daha açılıp içeri yaşlı kadın girdiğinde, kliniğe geleli bir saat olmuştu.
Ama o an, onu gördüm.
Yaşlı kadının dibinde yavaşça yürüyor, yere bakıyordu.
Mutsuz görünüyordu, sebebini tahmin edebilirdim.
Hızla Selin'i dürttüm. Heyecana kapılıp morartmıştım muhtemelen, ama bu o an umursadığım son şeydi.
Selin'in de dikkati Hazar'a çekilince izlenme hissinden olacak, Hazar başını kaldırdı.
Göz göze geldiğimiz anı tarif edemezdim.
Kalbim çarpmıştı.
Gözleri büyüdü, bana koşacak oldu, sonra yerinde kaldı.
Yanındaki kadına baktı sonra, annesi olduğunu tahmin ediyordum.
Gözlerini yeniden bana çevirdiğinde hafifçe gülümsedim, onu rahatlatmak istiyordum.
Hazar'ı o kadar mutsuz görmek... İçimi acıtmıştı.
Sarıp sarmalayasım gelmişti o an onu, sanki yavru bir civciv gibi hissetmiştim.
Annesi ve o kayıt işlerini tamamlayıp bekleme salonunda bir yere oturduklarında harekete geçme zamanıydı.
Selin'le birbirimize baktık, konuşmamıza bile gerek kalmadan ayaklandı.
Selin Hazar ve annesine ilerlerken şaşırmış bir ifade takınmıştı, yüzünü göremesem de öyle yaptığını biliyordum.
"Hazar!" diye çığırdı, duyabileceğim şekilde konuşmasında anlaşmıştık ama o kadarına gerek olmadığını düşündüm.
Gözlerini kocaman açmış Hazar önce bana baktı, ardından annesinin tepkisini kontrol etti.
"Senin için ne kadar endişelendik haberin var mı? Ne hakla vedalaşmadan gidersin sen ya?"
Selin bağırmaya devam ederken annesinin yüzünü izledim, anlam vermeye çalışıyordu.
"Hadi Erem'e falan haber vermezsin de bana da mı haber vermiyorsun sen ya? En azından ayrıldığımızı söyleseydin!"
Hazar olayı çözdüğü an gözünde bir parıldama belirdi, kısa bir an göz göze geldik ve oyuna girdi.
"Elimde değildi, ben..."
"Bir mesaj bile olurdu biliyor musun? İki haftadır ağlıyorum senin haberin var mı?"
Sonunda annesi lafa girdi "Kızım sen Hazar'ın arkadaşı mısın?" diyerek.
Onun sesini az duyuyordum, dudak okuma yeteneklerimi kullanmam gerekmişti.
"Kız arkadaşıydım." dedi Selin bir tür nefretle.
Annesinin şaşkınlıkla Hazar'a dönüp hii sesini çıkarması, sanırım hayatım boyunca unutamayacağım bir sahneydi.
"Sonra oğlunuz çekip gitti, ne bir sebep söyledi ne veda etti." diye devam etti Selin rolüne. İyi gidiyordu, ben olsam inanırdım.
"Kızım senin gözyaşına değmez bu çocuk, bilerek de yapmadı hem." dedi kadın. Oğlunu mu savunsun, Selin'i mi teselli etsin bilememişti belli ki. Vicdan azabı çekmeye başladığını hissediyordum.
"Ne demek bilerek yapmadı hanımefendi?"
Hazar sessiz kalırken annesi "Teyze de yavrum, teyze de." dedi soruyu duymazdan gelir gibi. Durduk yere açıklayacak hali de yoktu tabii.
Sonunda Hazar'a dönüp bir şeyler fısıldadı, ben duyamamıştım ama Selin'in duyduğundan bile şüpheliydim.
Hazar'la kısa birkaç fısıldayış ve bakışmadan sonra kadın Selin'i yanlarındaki koltuğa davet etti, anlaşılan oğlunun eski sevgilisini tanımak istemişti.
Onlar konuşurken ilgimi Hazar'a verdim, Selin'in işini hakkıyla yapacağına emindim.
Hazar bir süre onları dinledikten sonra bana döndü, gözleri anlamlandıramayacağım kadar ışıldıyordu.
Sanki yeniden yaşamaya başlamıştı, daha hiçbir başarı elde edememişken bu kadar mutlu olması beni duygulandırdı.
Bir süre birbirimize baktık, ardından Hazar'ın ismi yandı.
Bana ufak bir gülümseme göndererek yerinden kalkarken annesi Selin'le sohbet etmek için yerinde kaldı, anlaşılan sevdiği bir gelin adayı falan olmuştu Selin.
O kayınvalidesinin göz bebeği rolünün oynarken, içeri giren Hazar'ı izledim.
Ve onunla olduğumu hayal ettim.
Açıklamamı duvarımda yapmıştım geç gelmeyle ilgili, özetle hastaydım acılar ağrılar içindeydim, hazırda bölüm olmayınca da yayımlayamadım.
Bundan sonra cumartesi uygulamasını kaldırıp yazdıktan yazdığa atabilirim, zaten güzel günler yakındır ehehe
İyi okumalar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sine
Teen FictionOnu seviyordum, ama daha cinsiyetimle kaybediyordum şansımı. En azından homofobik değil, diyordum, en azından arkadaşlarıyla bu konuda şakalaşacak kadar açık görüşlü. Ama bu, onun bana en ufak bir ilgi duymadığı gerçeğini değiştirmiyordu. Ve ben...