Bölüm 18

635 39 1
                                    

 "Ezrak!" diye seslendi annem içeriden, çoktan uyandığımı sanıyor olmalıydı.

Dizleri yırtık eşofmanım ve yıpranmış tişörtümle mutfağa koştuğumda ve masada kahvesini yudumlayan Hazar'la karşılaştım.

"Niye hazırlanmadın sen?" dedi annem dik dik bana bakarak, oysa ben okul gününde olduğumuzu yeni fark ediyordum.

Kendi kendime uyanırdım, annem o sebeple uyandırmaya gerek duymamıştı ama ben de gece geç yatmıştım sonuçta, bir düşünmesi gerekmez miydi?

Anneme cevap vermeden masaya oturdum, Hazar'a başımla selam vermiştim.

Annem hazırladığı krepleri masaya koyarken "Arkadaşın da pek bir konuşkan." dedi eğlencesine. "Aynı sen."

"Aa, tanıştınız mı?" dedim aklıma yeni gelmişken.

"Evet, çok şirin biri annen." dedi Hazar gülümseyip.

"Oğlum da hiç arkadaşlarıyla tanıştırmaz beni, şirin annesinden utanıyor herhalde."

Ciddi olmadığını bildiğim için yorum yapmadım, o da "Afiyet olsun." deyip mutfaktan çıktı.

Krepleri tabaklarımıza alırken bir sessizlik oldu, Hazar kahvesinin telve kısmını kafasına dikti sonra.

"Türk kahvesi miydi o?" dedim şaşkınlıkla.

Başını sallayıp güldü, "Sırf kahve çekirdeğini severim diye Türk kahvesi içiyorum. Altta kalanı en yakın tadı veriyor." derken.

"Şu toprak yeme isteği duyanlardan falan mısın?" dedim onun hakkında yeni bir bilgi öğrenmenin heyecanıyla.

"O insanlara kansızlar diyoruz ve evet, kansızlığım var."

Bir süre sustuk, konuşmamız gereken bir şey kalmamıştı sanki.

Aslında, konuşacağımız bir sürü şey vardı ama ne söylesem gereksiz bulacağından endişeleniyordum, başını ağrıtmak da istemezdim.

Sonunda dayanamayıp "Annemle ne konuştunuz?" dedim, benim hakkımda dedikodu yaptılarsa öğrenmem gerekiyordu.

"Nereden tanıştığımızı falan sordu, aynı okuldayız dedim."

"Başka?"

"Senin hakkında bilgi sahibi olmak isteyen biri annen farkında mısın? Onu dışlıyorsun sanırım." dedi soruma cevap vermek yerine.

Tahmin ettiğim gibi, annem Hazar'ı sorgulamıştı ama sadece benim hakkımda.

Normal annelerin çocuklarının arkadaşlarını araştırmaları gerekmez miydi, uygunlar mı diye?

"Ya bilse de karışmaz ki, izleyici olmayı seviyor o." dedim kendimi savunmak amaçlı.

Yine sustuk, sonra Hazar "Sırt çantam Batularda kaldı." dedi.

O an beynim uyandığımdan beri ilk kez yerine oturdu sanki, okul saatine az kaldığını ve benim çantamın da kaldığını yeni hatırlamıştım.

Odama koşup telefonumu aldım, Çınar mantıklı bir insandı ve evden ayrılırken bizim çantaları almayı akıl etmiş olmalıydı.

Almadıysa Gökalp'i arardık, onun Batularda kaldığını umarak. Başka da çözümüm yoktu o an için.

Hızla özel sohbete girip Çınar'a mesaj attım.

Ezrak: Bir ihtimal dün sırt çantamı almış olabilir misin?

Çınar: Bilmem, olabilir miyim?

Çınar: Haber bile vermeden partiden uçmuş 'arkadaşımın' öküz ağırlığındaki çantasına hamallık yapmış mıyımdır sence?

SineHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin