9. Bölüm

378 24 2
                                    

Milena tarafından anlatılacak.

Bu gün pisikolok Min Yu Ra ile görüşmeliydim. Ama imkansız gibi bir şeydi bu. Aslına bakılırsa imkansız diye bir şey yoktur. Çok zor olan bir şey sadece. Ama nasıl? Bir yol bulmalıydım.. Bir bahane.. Tabi ya! 

Koşarak Gounun odasına daldım. Gömleyinin düğmelerini bağlıyordu. İyi ki daha erken dalmamışım odaya.

"Gou!"

"Sen niye kapıyı çalmıyorsun acaba?"

dediğine şaşırmışdım. Evet kapıyı çalmalıydım ama  bence odasına girdiğime bile da etmeliydi. Niye şaşırıyorsam? o hep böyle kabaydı. Ve böyle olmaya devam edecekti.

"Çalmalımıydım?"

Benim sorumun ardından düğmelerini bitirip aynada son bir kez saçını düzeltti. Bana döndüğünde gülümsese de bu hiç hayra alamet değildi.

"Evet. Küçük hanım."

Gittikçe üstüme geliyor ve beni sinir etmeye başlıyordu. Ben yakın durmayı sevmem ki!Bir adım.. İki adım.. Ve ops! Artık çok yakınımdaydı. Elimle onu engellemeye çalıştığımda iki bileğimide tutdu.

"Milenam.. Kendi ayağınla cehenneme geldin farkındamısın?"

Korku tüm bedenimi ele geçirse de ona asla bunu belli etmezdim. 

"Sadece sıkıldım bir yerlere gidelim mi diyecektim.."

Sesim o kadar cılızdı ki kendim bile zar zor duyuyordum. Gou küçük bir sesli gülüşle bileklerimi bıraktı. Ne istiyordu bu?

"Korkma benden. Bu hayatta zorlayacağım en son kişi bile değilsin. Ve sıkıldıysan tamam git hazırlan çıkalım."

Bu dedikleriyle bir anlık afallasam da toparlandım ve kafamı onaylayarak salladım. Çünki dediklerini en az bir kaç saate anlardım. Şu mesafeden dolayı pek aklımın yerinde olmadığını biliyordum. Odadan çıktığımda onun sırıttığını tahmin ede biliyorum. Robot halimi bende görsem bir güzel gülerim. Kendi odama geçtiğimde kafamı toplayıp dolaptan güzel bir mavi gömlek ve beyaz midi yandan yırtmaclı bir etek giydim. Saçlarımıda dalgalı bıraktıktan sonra stelettolarımıda ayağıma geçirip  salona indim. Gou telefonla konuşuyordu. Ayak seslerimle birlikte bana döndüğünde üstüme hiç bakmadan sadece gözlerimin içine bakıyordu. Pür dikkat bana baktığından biraz başımı eğip daha dikkatle baktım ona. Telefonda olduğu için kısık sesle sordum.

" Çok mu kötü?"

Dediğimle birlikte bir kaç saniye sonra başını iki yana salladı.

"Daha sonra yüz yüze konuşalım."

Telefonu kapatsa da hala aynı şekilde ruhsuz ve duygusuz bir şekilde bakıyordu gözlerime. Gerçekten ya beğenmemiş, ya da çok beğenmişti. 

"Nereye gidelim?"

"Ihm.. bilmem?"

"Mağazaya gidelim önce burdaki kıyafetleri ben aldım sana ama zevkini bilmiyorum pek sen gidip beğendiğin neyse onu seç. Sonrada kafeye gider yemek yeriz. Huh?"

"Olur aslında ama kıyafetlerimi seviyorum aslında.. benim giydiğim türden."

"Zaten hepsi ile güzel lafını gölgede bırakıyorsun..."

Yine afallamışdım. Onun o siyah gözleri beni etkisi altına alıyordu. Galiba gözleri teslim olmam için yeterli bir sebepti. Hala dikkatle bana bakıyordu. Tanrım! Biri beni alsın burdan yeniliyorum artık..

"Gidelim mi?"

Sorduğu soruyla sonunda aklım başıma gelmiş bir şekilde başımı salladım ve yola önden koyuldum. Arabaya binmek için kapımı açmak istediğinde ön koltuğa istemediğimi kolunu tutarak belli ettim. Bu kadar yandan derin yırtmaçlı bir etekle onun yanında oturmak sadece bir intihardı. Oda bakışlarıyla hoşnut olmadığını belli etdi zaten. Arka koltuğa oturdum. Arabayı çalıştırmadan önce ön koltuktan bir poşeti bana uzattı. 

Fransız Piskopat | ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin