kurtarıcı seulgi

46 4 0
                                    

Uyandığımda şirketin revirindeydim. Odanın içinde Seulgi ve aslında tıp öğrencisi olup burada stajyer olarak çalışan Seo Joohyun da vardı. Biz ona Seohyun diyorduk, benim Bae Joohyun yüzünden. Bae Joohyun demişken Seulgi hâl hatır sorduktan hemen sonra o gün Joohyun'ın işe gelmediğini söyledi. Söylediğine göre rahatsızlanmış. Hemen ayaklanıp yerimden kalktım. Fakat Seohyun geniş omuzlarımdan tutarak beni geri yatırdı.

"Olmaz Bay Byun, biraz daha dinlenin. Hatta doktora gidin. Bu son bir ayda başınıza ilk kez gelmiyor. Sinir hastası olabilirsiniz."

Sinir hastası mı? Cidden mi? Bir de bu eksikti dimi? Joohyun'un hamile kalıp şimdi rahatsızlanması, Taeyeon'un blöfü(?) ve şimdi de benim sinir hastası olmam...

"Seulgi bana bir şeyler oluyor."

Elimi Seulgi'nin eline doğru uzatıp elinden tuttum. Şaşırmıştı. Seohyun da şaşırmıştı çünkü ben elimi kimseyi dokundurtmuyordum.

Yani kimseyle el ele tutuşmuyordum, tokalaşmıyordum, el sıkışmıyordum fakat şu an farkında olmadan Seulgi'nin elinden tutmuştum.

Ellerinin titrediğini hissettim. Gözlerimi ona doğru çevirince korktuğunu gördüm. Bir şey yapacağımdan korkmuş olmalıydı. Elimi geri çektim ve tepemdeki ışığa doğru kaldırdım. O sırada gözlerimin ağırdığını hissettim. Gerisi zaten karanlıktı.

Tekrar ışık geri geldiğinde hastanedeydim. Yanımda sadece Seulgi vardı bu sefer. Bana herhangi bir şey sormasına izin vermeden dudaklarımdan zar zor ona "Joohyun nasıl? Ne oldu ona?" diye sormuştum. Bana doğru yaklaştı. Gözlerinden yaşlar geliyordu. Sessiz sedasız ağzını bükerek ağlıyordu.

Ona doğru uzanmaya çalıştım fakat beni tuttu geri yatırdı. Yüzüme bakmaktan çekiniyordu. Bir süre öylece bekledi. Sonra zar zor ağzından kelimeler döküldü.

"Bayan Bae hamileymiş ve sabaha karşı rahatsızlanmış. Hastaneye gitmeye çalışmış fakat giderken kaza yapmış. Sonra..."

Seulgi devam edemedi. Garip bir şekilde benim de gözümden yaşlar akıyordu. Seulgi'ye yaklaşıp onu sarstım.

"Sonra ne oldu?"

Cevap vermedi.
Tekrar sarstım ve bu sefer ona bağırdım.

"SONRA NE OLDU DEDİM."

"Hastaneye kaldırmışlar ve çocuk da ölmüş. Bayan Bae'nin durumu iyi. Ama sorun o değil..."

Ne kadar çok rahatlamıştım anlatamam. Hatta bu direkt sesime yansımıştı. Sakin sakin konuşmaya başlamıştım.

"Sorun ne?"

"Asıl sorunla kafanızı yormak istemiyorum. Kişisel bir şey."

"Söyle."

Seulgi bir süre bana öylece bakarak bekledi. Geldiğimizden beri ilk kez bana bakıyordu. Sonra birden ağlamaya başlayıp kendini üstüme attı.

"Hepsi benim yüzümden oldu, Bay Byun. Koca Karı'yı Bayan Kim'in şirketine girerken gördüm. Yanıma 'Sen Byun'un sekreteri değil misin?' diye geldi. Sonra da tüm olayı bana anlattı ben de sizi mutlu edebilmek için size hiçbir şey söylemeden ondan iksiri aldım ve bunu kimseye söylememesini istedim, sizin öyle rica buyurduğunuzu söyledim. Sonra zaten Joohyun'la buluşacaktım, Jongin'le aramızı yapmak için tüyolar ver-"

Daha önce de dediğim gibi uzun konuşmalarda dikkattim çabuk dağılırdı ve "Jongin'le aramızı yapmak için" tamlamasını duyduktan sonra dikkatim başka yöne kaymış, Joohyun'u tamamiylen unutmuştum.

"Dur bir dakika sen ne dedin? Jongin'li olan kısım. Sen ve Jongin, sevgili misiniz??"

Seulgi bana bakakaldı. Bu huyumu unutmuş olmalıydı bir an. Sinirlenmişti sanki. Bana kötü kötü bakıyordu ve cevap vermemişti.

"Neyse sen boşver beni, devam et. Ama Koca Karı'nın yanına gelmesinden alırsan sevinirim."

Kaçırdığım bölümleri de anlattıktan sonra kaldığı yere gelmişti.

"Bana tüyolar vermek için buluşmuştuk. O sırada o iksiri içeceğine kattım. Şimdi karnındaki bebek benim yüzümden öldü. Ben bir katil oldum. Belki o bebeğin güzel bir hayatı olacaktı? Ah salak ben, bunu kaldıramam ki?"

"Zaten sen kaldıramazsın diye ben katacaktım içeceğine iksir. Ben gayet güzel, güzel kaldırırdım. Mutlulukla hayatıma devam ederdim. Niye bunu yapma gereği duydun ki?"

"Sizi mutlu etmek istedim."

"Niye ki?" Sırıttım, sonra da cümleme devam ettim. "O iksiri ben kendim koysaymışım, gayet mutlu olurmuşum."

"Çocuğunuzu öldürerek mi?"

"İlk öncelikle o daha bir embriyo, çocuktan bahsedemeyiz, ikinci olarak da onu benim gibi berbat bir babanın elinden kendi ellerimle kurtarmış olmanın gururuyla yaşardım. Şimdi bu gururu sen yaşayacaksın."

Dediğime güldü.

"Bay Byun, siz berbat biri değilsiniz ki."

Hemşire duğmesine bastıktan sonra Seulgi'ye cevap vermiştim.

"Evet, öyleyim. Bazı gerçekler var. Her ne kadar üstün derecede mükemmel olsam bile pislik herifin tekiym. Kalpsizim."

Seulgi bana doğru yaklaştı. Biraz çekingen bir tavırla küçük ellerini tam kalbimin istüne koydu.

"İyide ben burada hissediyorum."

"Hayır, o sadece kanı vücuduma pompalayan, dört odacıklı, garip kaslı bir organ."

Dediğime tekrar güldü. Ama gülerken inatla elini kalbimden çekmiyordu. Tabii işin asıl garip kısmı benim bundan sıfır rahatsızlık duymamamdı. Hatta daha çok yakınlaşmasını istiyordum, nedense. Normalde olsa benden çok daha düşük rütbede birisi bana herhangi bir temasta bulunsa - özellikle de elime - bugün olduğu gibi olay çıkartırdım.

Bu garip mıknatıslanma anını hemşire kapıyı açarak bozmuştu. Dıştan buna sevinirken içim nedense üzülmüştü. Seulgi elini çekip geriye çekildi ben de yatağımda dikleştim.

"Serumum bitmişti de, o yüzden çağırdım."

İlgisiz tavırla hemşireye açıklamada bulunduktan sonra hemşire ürkek bir şekilde serumu çıkardı. Sonra da odadan çıkmadan önce durup bana açıklamada bulundu.

"Bu saatte size bakan doktor hastanede bulunmadığı için siz baygınken muayenenizi yaptı ve ilaçlarınızı Bayan Kang'a söyledi. Serum çıkar çıkmaz taburcu olacağınızı söylemişti."

Seulgi, "Bayan Kang" kelimesini duyunca sırıtmıştı. Zaten onu gözlemlediğim kadarıyla da ileride işinde başarılı ve tanınmış biri olmak istiyordu fakat bunun için benim yanımda yani bir moda ajansının ceosunun yanında sekteter olarak çalışıyordu en ufak bir fikrim bile yoktu.

bay byun'un nesi var?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin