oscar goes to... mr. byun

56 1 0
                                    

Hemşire "taburcu oldunuz" derdemez yatağımdan kalkıp hemşireden önce odadan çıktım. Sanki yıllardır hapisteymişim de özgürlüğüme kavuşmuşum gibi hissediyordum. Seulgi ise arkamdan hemşireyle konuşuyordu çünkü benim hemşireyle iletişime geçmeyecek bir egoya sahip olduğumu biliyordu.

Uzun bir süre onları bekleyememiştim. Direk asansöre gittim. Danışmanın olduğu kata bastım. Kapı tam kapanacaktı Seulgi arkamdan gelip kapıyı tuttu.

"Beni bekleyin Bay Byun!"

Omuz silkip kapıyı açma düğmesine bastım. Gülümseyip teşekkür etti. Herhangi bir tepki vermedim. Sonunda Seulgi'ye karşı normal bir şekilde davranıyordum, bence az önce serumdan dolayı duygusallaşmıştım.

En aşağı kata inince Seulgi'yi beklemeden ağır ve umursamaz adımlarımla danışmaya doğru ilerledim. Seulgi ise arkamdan gelmek için topuklularla büyük bir gayret gösteriyordu.

Danışmaya gidince dirseklerimi yüksek masanın üstüne koyup ordaki kadınları bir süre süzdüm. Bu sırada Seulgi yanıma gelmişti. Ona bakmadan onunla konuşmaya başladım.

"Seulgi evine gidebilirsin."

"İyi de Bay Byun, buraya ambülansla geldiniz. Arabayla sizi arkanızdan ben takip ettim, yani sizi-"

Sözünü kestim.

"Şşş, Seulgi. Sence ben kendi kendime evime dönemeyecek kadar şey miyim? Şey... şey? Kibirli?"

Aslında bunun cevabı evetti ama Seulgi yine de gitmişti.

Seulgi yanımdan ayrılır ayrılmaz danışmadaki kadın yanıma geldi ve ben de ona Joohyun'un kaldığı odayı sordum. Bir de kendi hastane masraflarımı sigorta aracılığıyla ödedim. Zengin olmam sigorta denen gerçeğini yok sayacağım anlamına gelmiyordu.

Joohyun'un kaldığı odanın kapısının önüne gelince kapıyı tıklattım. İçeriden onun ince sesini duyduktan sonra üstümü başımı düzelterek derin bir nefes aldım ve içeri girdim. Yüzüme acı bir gülümseme alarak Joohyun'un yanında duran koltuğa oturdum. Sonra da sanki içimde bir dert varmış gibi oflayıp başımı aşağı eğip anlımı ellerimle tutarak destek aldım. Birazdan sergileyeceğim Oscar'lık performans için kendimi hazırlıyordum.
Parmaklarımı gözümün içine sokarak gözümün yaşlanmasını sağlıyordum. Nihayetinde zorlama ve ağlamaklı bir sesle konuşmuştum.

"Joohyun ne desem bilemiyorum."

Ani bir hareketle başımı kaldırdım ve ellerimi göğüsünün üstüne koydum.

"O bizim yavrumuzdu ve ansızın böyle tatsız bir şey oldu. Ah, hepsi benim yüzümden oldu, kesin. Tanrı, senin gibi melek bir annesiyle benim gibi şeytan bir babası olmasını istemedi yavrucağımızın; ondan dolayı daha küçücük bir mikroskobik canlıyken aldı bizden. Belki böylesi daha iyiydi onun için. Ah, Joohyun acımı bir bilsen? Albert Camus'nün Yabancı'sındaki Meursault, annesini kaybettiğinde nasıl üzüldüyse ben de öyle üzü- dur ya. O öküz üzülmemişti. İşte neyse ya sonuç olarak çok üzüldüm, üzüntümü kelimelere düzgün bir şekilde dökemiyorum bile."

Yavru köpek suratımı aldım. Edebiyat yapıp işin içine dram katmak isterken aslında her şeyi mafetmiştim. Konuştukça battığımı hissediyordum. Bu yüzden sustum ve gözlerimi kapayıp başımı aşağı eğdim. Joohyun elini saçlarıma götürdü, biraz okşadıktan sonra çeneme doğru kaydırıp başımı kaldırdı.

bay byun'un nesi var?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin