her şeyin bir sonu olduğu gibi bu hikayenin de bir sonu var

76 3 1
                                    

YN// Sizce neler olacak? Kimi seçecek?

Her şey nasıl bu kadar çabuk gelişti bilmiyorum ama damatlığımla kilisenin dar koridorundan yürümüş Papa Francis çakmasının yanına gelmiştim ve sabahtan beri görmediğim ama dün gece birlikte olduğum gelini bekliyordum. Bu sürede ellerim terlemişti tabii bunun sebebi Kyungsoo idi. Ben kaçmayayım diye elimden tutuyordu. Düğünde olduğumuzdan da çok yanlış anlaşılıyordu fakat konsantrasyon bozukluğu olan ben o sırada Kyungsoo ile evlenmeyi hayal etmiştim. Acaba ilişkimizde kim dominant olurdu? Ben mi o mu? O atarlı manyaktı ama ben de kolay lokma sayılmazdım.

Neyse sabahtan beri oradan oraya koşuşturup duruyordum. Herkesten bir ton azar yedikten hemen sonra tam dört tur Taeyeon'la sevişmiştik. Bana İngiltere'ye kaçmaktan falan söz ediyordu. Planını sevişirken anlatması da ayrı bir fanteziydi. Tam anlayamamıştım bu yüzden. Ama ne yalan söylesem hayatımın en güzel sekslerini Taeyeon'la yaşamıştım ve sırf sevişmek için onunla İngiltere'ye kaçardım. Genelde sevişmemizi yöneten o oluyordu çünkü ve bu benim çok hoşuma gidiyordu.

Neyse. Gitmemek için üç tane handikapım vardı. Birincisi Kore'deki yabancı dil eğitimi zaten kötüydü bir de kimsesiz olunca ekstra kötü oluyordu yani İngilizcem yoktu, ikincisi Joohyun ile evleniyor olmamdı üçüncüsü ise Seulgi'ydi. Evet, artık bazı gerçekleri kabullenmem gerekiyordu, o da bu zamazingoya olan sevgimdi. İngilizce halledilebilirdi ama Seulgi biraz zordu. Bir an Seulgi'yi de almayı düşündüm fakat o zaman Taeyeon olay çıkartırdı ve dün gece o kadar Joohyun'a söz vermiştim, her ne kadar sözlerini tutan biri olmasam da.

Bu yüzden düşüneceğim demekle yetinmiştim.

Neyse işte şimdi evleniyordum. Yani kafam o kadar dağılmıştı ki Papa Francis çakması bana "Byun Baekhyun, Bae Joohyun'ı karın olarak kabul ediyor musun?" diye Jongdae'nin sonradan dediğine göre ikinci defa sormuştu. Ben de dalgın dalgın "Hayır." dedim. Herif sorusunu tekrarlayınca bu sefer sinirlenip sesimi yükselttim.

"Eee kardeşim, madem hayır dememi istemiyorsun, o zaman niye soruyorsun?"

Ve evet yine sözümü tutmamıştım.

Hâliyle herkes şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Yerimdem çekilip kürsünün tam ortasına geçtim, bir konuşma yapmaya hazırlanıyordum.

"Hepiniz gerizekalısınız yemin ediyorum." Kendimce birkaç küfür edip söylendikten sonra sesimi yükseltip kilisedekilere doğru hitap etmeye başladım.

"Biliyorsunuz, yaklaşık son bir aydır kayıptım ve siz beni öldü falan sanmışsınız aslında ölmeyi denemiştim fakat pek başarılı olmadım." Yutkunup devam ettim. " İşte bu kayboluşum boyunca kendimi aradım fakat onun yerine Heechul'u buldum, belki tanıyanız vardır. Taeyeon tanıyordu. O bana bu konuda çok yardımcı oldu. Onun sayesinde hayattki amacımı ve gerçek Byun Baekhyun'in kim olduğunu keşfettim. Diyeceğim o ki Joohyun'la evlenecek doğru kişi ben değilim."

Misafirlerden bir "Aaaaa" efekti gelmişti. Hepsi yıkılmıştı. Onların bu saçma tepkisi benim sadece göz devirmeme sebep olmuştu, sonra da elimi kaldırarak parmağımla en arkada saklanarak oturan adamı gösterdim.

"En arka sırada oturan kısa arkadaş, Kim Junmyeon. Damat aslında o olmalı ben değil. O Joohyun'u hak eden gerçek kişi."

Herkes birden gösterdiğim yere dönmüştü. Bu sırada Junmyeon ise çekingen bir tavırla ayağa kalkmıştı.

"Bu düğün benim size düğün hediyem olsun, bir de ev için aldıklarınız tabii bilgisayar ve televizyon hariç onları geri alacağım. Neyse hepinize iyi günler. Sana da teşekkür ederim Papa Francis,  güç seninle olsun, pardon o Star Wars'taki sözdü neyse."

Papa Francis'e karşı boşumu da yaptıktan sonra insanlar bana şaşkınlıkla bakarken ben her şey normalmiş gibi kürsüden aşağı inip Junmyeon'u durduğu yerden almıştım ve Joohyun'ın yanına götürmüştüm. Ardından evlenen çifte bir gülümseme bırakıp geri geri kürsüden inmeye başlamıştım.

Kürsüden iner inmez düğün yeniden başlamıştı. Düğünü izlemek istemediğimden tahta oturma yerlerine oturmak yerine kapıyı kendime destinasyon yeri olarak bellemiştim fakat bu sırada gözlerim birbirleriyle arka arkaya oturmuş Taeyeon'la Seulgi'ye kaymıştı. İkisi de şaşkınlıkla bana baksa da bu şaşkınlığın altında "Beni al götür, buralardan." diyor gibiydiler. İkisi de birbirinden güzel olmuştu. Büyülemişlerdi beni. Sanki benim ideal tarzımı biliyorlardı da ona göre giyinmiş, süslenmiş gibi bir havaları vardı. Sonuç olarak bana pek yardımcı olmamışlardı.

Tam ortalarında durmuştum. Biri gitmişti ve şimdi bu ikisi kalmıştı, karar anıydı bu.

**********

Fakat sonra derin bir nefes alıp yoluma devam etmiştim ve kiliseden çıkmıştım. Birkaç gündür yağan yağmurun aksine bugün hava güneşliydi. Bu yüzden iç cebimde olan siyah güneş gözlüğümü çıkardım ve taktım. Gözüme gelen güneşi ve yüzüme esen rüzgarı bir süre hissettim çünkü bu his çocukluğumdan beri bana huzur veriyordu.

İşler cidden çok garip bir boyut almıştı. Tamam evlenmemeyi kafama kestirmiştim -her ne kadar dünden beri kendimi hazırım diye kandırmaya çalışsam bile- ama yine de kendi düğünümde başka insanların evlenmesini planlamamıştım hiç. Sadece gitmemeyi düşünmüştüm. Orada yaptığım her şey o an aklıma gelmişti. Heechul'un bahsettiği şey buydu galiba.

  O an kürsüdeyken hayatımdaki her şeyi sıfırlama kararı almıştım. Evet içeride bana derin izler bırakıp beni kurtaracağına inandığım o iki kadına rağmen yıllarca nefret ettiğim Tanrı'nın huzurunda bir kilisede her şeyi sıfırlama kararı almıştım. Neden mi? Çünkü bazı şeyleri anlamıştım.

O en baştaki, taa üç günlükkenki, yalnız çocuk kazandığım parayla, yattığım kadınlarla, edindiğim itibarla değişmiş falan değildi. Olduğu yerde, kilisenin bahçesinde tek başına duruyordu yine.

Dikkatimin dağılıp yine başka yerlere gittiğini fark ettikten hemen sonra üstünde "Just Married" yazan 1966 model gri Aston Martin'inime binip oradan uzaklaşmıştım.

SON

bay byun'un nesi var?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin