aşka tutsak..

115 32 7
                                    

Eski bir aşk alevi tekrar yakıyordu. Bu sefer alevler daha büyüktü. Değdiği yeri tutuşturuyordu. Alevin adı artık Savaş'tı. Bile isteye yakıyordu artık. Ateş gibi yakıcı, acımasızdı. Bütün acılara alışmıştı da Leyla, bu acının yerlisi değildi. Böylesi bir nefretle ilk kez karşılaşıyordu. Bu ateşi hiçbir su söndürmezdi. Mevsimine kapılmıştı Savaş'ın Leyla. Meğer mevsimine kapıldığı kişinin bahçesinde açabilecek bir çiçek bile değilmiş.

Döndü Leyla. Baktı Savaş'ın nefret dolu gözlerine. Zor geliyordu yüreğinde aşk diye taşıdığına yabancı olmak. Nefret dolu gözleri üzerinde taşımak. Şimdi acı bir tütün gibi yakıyordu genzini. Kafasını önüne eğdi. Sonra yavaş yavaş polise doğru çevirip derin bir nefes aldıktan sonra kaldırdı kafasını.

"götürün beni memur bey" demiş sesi buzların arasında kalmışcasına titremişti.

"siz mi yaptınız?" sorgulayıcı bir ifadeyle sormuştu polis.

"ben..." derken hemen Leyla'nın annesi ve babası hastanenin kapısından içeri girdi. Yanlarında bir de emniyet müdürü vardı.

"durun! Ne oluyor burada?" sert sesiyle Leyla'nın sözünü kesmişti Leyla'nın babası, Erdal Bey.

Leyla babasını görünce elinin tersiyle fark etmeden akıttığı gözyaşlarını silmiş, babasının yanına koşmuştu.

"baba!" derken annesini babasını kaybetmiş küçük kız çocuğu masumluğu ve korkusu barındırıyordu.

"kızım! Ne oldu yavrum? Anlat babana."

"Baba yemin ederim ben böyle olsun istemedim."

"Emre beni aradı. Bir şeyler anlattı. Korkma, kurtaracağım seni. Kimse sana zarar veremez." Erdal Bey sözünü bitirmeden Savaş araya girdi.

"bu sefer değil. Bu sefer cezanızı çekeceksiniz! Bu sefer zeytinyağı gibi işin içinden sıyrılmanıza izin vermeyeceğim."

"Acını anlıyorum delikanlı. Gel şöyle içeride konuşalım." Derken Savaş'ın kolunu tutmuş, sakin bir yere götürmeyi amaçlıyordu Erdal Bey.

"Ne konuşacağız? Paranızla kurtulmayı düşünüyorsanız üzgünüm Erdal Bey, bu sefer o kadar kolay olmayacak. Kızını süründüreceğim!" öylesine nefret dolu çıkmıştı ki sözleri sanki hiç sevmemişti Leyla'yı. Hiç bakmamıştı sevgiyle gözlerine.

"gel bir konuşalım. Sonra ne yaparsan yap. Tamam mı?"

"tamam" Deyip sonra birlikte hastanenin koridorlarında yürümeye başladılar. Uzun koridoru hiçbir şey konuşmadan bitirdikten sonra boş bir hasta odası bulup içeri girdiler. Söze Erdal Bey başladı.

"Bak delikanlı Leyla ile olan geçmişinden haberim yoktu. Emre arayınca annesi arabada bir şeyler anlattı. Leyla seni çok sevmiş ve sen onu terk etmişsin."

"Eşiniz neden terk ettiğimi de anlattı mı?"

"Hayır ama önemli olan bu değil. Bak delikanlı söylediğine göre birbirinizi sevmişsiniz, vakit geçirmişsiniz. Sen de biraz tanıyorsundur. Leyla yapamaz hapiste. Belki biliyorsundur kapalı yerde bile kalamaz. O bilerek kimseye zarar vermez. Ne oldu bilmiyorum ama acı kızıma."

"benim kardeşim öldü Erdal Bey. Ben artık kimseye acımam. İnanın bu saatten sonra Leyla benim umurumda bile değil. Şimdi izin verirseniz kardeşimin cenaze işlemleriyle ilgileneceğim." Deyip hızla çıktı odadan. Erdal Bey arkadan bağırsa da dinlemedi. Canı sızlıyordu. Kalbi ağrıyordu ve kardeşinden başka kimse umurunda değildi. Leyla ve polislerin olduğu yere gelince konuşmaya başladı.

"ne duruyorsunuz, götürsenize. Kardeşimin katili bu kız. Şimdi görevinizi yapmazsanız söyleyin başka memurları çağırayım."

"gerek yok! Götürün beni memur bey." Keskin sesiyle bölmüştü Savaş'ın sözlerini Leyla.

ÖMÜR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin