SEN ÖLDÜN LEYLA!

170 79 32
                                    

Artık seninle aramızda dağ değil, gökyüzü var!

Leyla tetiği çekmişken Savaş engel olmaya çalışıyordu. Silahı Leyla'nın elinden almaya çalışıyordu. Tutup çekmeye başlamışken ve silah ikilinin elindeyken gelmişti o acı ses. Silah sesinden daha acı bir ses yükselmişti. Mert'in sesiydi bu. Acı bir feryat silahla birlikte doldurmuştu koca evi. Leyla'nın çığlığıyla Savaş'ın gözleri yere yığılmış can çekişen kardeşine değdi. Kurşun kalbinin hemen yanına isabet etmişti. Saniyeler içinde her taraf kan olmuştu. Savaş hemen kardeşinin yanına koştu.

"Mert! İyi misin? Ses ver"

"onu öldüremedin diye beni öldürdün ağabey." Cümlelerini heceleyerek nefes nefese söylüyordu.

"yapma be oğlum. Ben sana hiç kıyar mıyım? Ne olur bırakma beni. Beni hayatta tutan tek şeysin sen."

"Hayır ağabey, seni hayatta tutan onun varlığı. Seni hiç affetmeyeceğim." Derken göz kapakları sonsuza kadar kapanmıştı.

"uyan Mert! Aç gözlerini. Uyan oğlum. Ben sensiz ne yaparım? Söz veriyorum ne istersen onu yapacağım. Uyan kardeşim" ağlıyordu. Öylesine acıyordu ki sol yanı bir eli kalbinde bir eli kardeşinin elinde.

Leyla da iki kardeşi gözyaşları içinde izliyor, ne yapacağını bilmiyordu. Bu sırada Buse de odaya koşmuş Mert'in başucunda ağlıyordu.

"ambulansı çağırın, hemen!" dedi Savaş. Buse hemen telefonuna koştu. Ambulansı aradı. Leyla da bu sırada Mert'in başucuna çökmüş nabzına bakmak için doğrulmuştu.

"dokunma! Sakın bir daha kardeşime dokunma!"

"Savaş, kardeşin ölmüş!" bu cümleyi sevdiği kadın kullanmıştı. Canını vereceği kadın kardeşinin sebebi olmuştu. Ağlaya ağlaya kullanmıştı cümleyi.

"sen öldün Leyla! Kardeşim ölmedi. Uzak dur ondan!"

Buse telefonu kapatıp ikilinin yanına geldi.

"sakin ol Savaş. Şimdi gelecek ambulans."

"Bir şey olmaz değil mi Buse?"

"olmayacak. Lütfen sakin ol" derken Savaş'ı rahatlatmaya çalışıyordu. Sonra bakışını ağlayan Leyla'ya çevirdi. "sen de çekil şuradan. Daha ne kadar bela olacaksın başımıza?" Leyla'yı bir hareketiyle Mert'ten uzaklaştırdı. O sırada sağlık ekipleri gelmişti. Buse hemen yanlarına koştu.

"Buyurun, yaralı burada."

Hemen müdahale etmeye başladılar. Kalbi durmuştu. Nabzı atmıyordu.

"üzgünüz ama hastayı kaybettik!"

Savaş hemen gözyaşlarını elinin tersiyle silip ayağa kalktı.

"ne ölmesi, ne saçmalıyorsunuz? Kalp masajı yapsanıza. Ölmedi o! Yalvarırım ölmesine izin vermeyin."

"bakın bizim elimizden bu saatten sonra bir şey gelmez. Kurşun kalbe denk gelmiş."

"yapmayın ne olur. O daha küçük. Daha yaşayacağı bir sürü hayali var"

"kardeşinizle vedalaşın. Bizde sonra morga götürelim."

Gözleri öylesine dolmuştu her tarafı bulanık görüyordu. Eğildi kardeşinin sol kenarına titreyen sesiyle konuşmaya başladı.

"Benim güzel kardeşim, beni kalbimden ettin sen. Kolumu kanadımı kırdın. Beni sensiz bıraktın. Ben şimdi ne yapacağım? Ben sensiz nasıl yaşayacağım? Cezan mıydı bu senin? Bana cezamı böyle mi verdin? Şimdi bu hayatta niye kalayım? Sana yemin ederim bunu kimsenin yanına bırakmayacağım. Kanını yerden aldıktan sonra geleceğim yanına." Cümlelerini bitirdikten sonra başını kardeşinin kanlı göğsüne yaslamış hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Kimsesiz kalmış gibi hissediyordu, uçurumun ucunda kalmış ve kendisini Mert itmiş gibi. Annesinin acısına hala alışamamışken kardeşinin acısıyla yanıp tutuşuyordu. Hayat ona son tokatını atmıştı. Artık hiç kimsenin acısı yakmazdı. En azından Savaş artık böyle hissediyordu.

ÖMÜR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin